25 Nisan 2016 Pazartesi

KADINDAN ERKEK




                      Trans Dünya



     Neyim ben, niye buradayım? Kimim, tam olarak şu anda burada ne yapıyorum? Var mıyım, var olmak yok olmak ne demek? Sorular sorular… Biliyorsunuz kız çocuğu olduğumu, erkeklerle olan farklarımı din eğitimim sırasında öğrendim, öncesinde sadece çocuk olan sınıflandırıyordum kendimi. Hayat devam ettikçe büyüyorsunuz ve lanet olası farklılıklar da artıyor! Yetişkin oldukça öğrendiğim her fark omuzuma yüklendiğim diğer bir yüktü, çocuk olarak ölmeyi tercih ederdim ki ettim de ama ölemedim, beceriksiz ben! Peki, ne zaman gerçekten kadın oldun diye sorarsanız; bilmiyorum derim, çünkü ben toplumun, ailemin yüklediği karakteri giymiştim üzerime. Siz nasıl karar verdiniz bir düşünün bence, belki kadın görünümlü erkek belki de erkek görünümlü kadınsınızdır! Ya da hiçbir şeysinizdir, hiçlik hani, bilmediğimiz o durum. Tuhaftır ben sağımı solumu asla bulamam hatta vücudum böyle bir bilginin farkında değil diyebilirim. O yüzden yön kavramım yoktur, uzayda süzülen dünyamızdan çıktığınız anda hissedebileceğiniz yönsüzlük bende hep vardı. Bir yeri tarif etmek, benim için teorik fizikten daha zor bir konuydu, hayat boyu yön tarifi yapamadım, neyse ki navigasyonu icat etti ciğerini yediğim bir insan evladı da kurtuldum. Nasıl araç kullanıyorum peki J Allah beni böyle yaratmış kadersiz yavrum, talihsiz Ruhtzu J sağa döneceğime sola girip çoğu kez trafiği felç ettim, küfürler eşliğinde yolları terk edip münzevi hayatıma çekildim. Çoğunlukla kullanmıyorum, bana araba yakışmıyor zaten! Jet alacağım, ohh yönsüz göklerde ferah ferah gezerim J


      Siz bunu okuyan, bir kadınsanız ilk kez bir erkeği nasıl sevdiğinizi ya da hangi sebepten sevdiğinizi bir düşünün, erkek okuyucuya da aynı görevi veriyorum. Çocukluktan çıktınız, sivilceli bir ergensiniz; kim dedi size bir kadını/erkeği sevin diye? İçgüdüleriniz mi? Aileniz mi? Toplum mu? Arkadaş çevresi mi? Ne oldu da bu kararı verdiniz? Ben veremedim çünkü bana verdirdiler, herkes kız olduğum için bir erkeği sevmem gerektiğini söyleyip durdu. Peki ben? Ben aslında ne hissediyordum, erkeği ya da kadını sevmek demek ne demek ki? Din olgusu yüzünden derseniz asla tartışmayalım konu kilit, dinde öyle bir sınır yok benim anladığım kadarıyla. Daha geçen gün göbeğine kadar sakallı, cüppeli (muhtemelen eşcinsel) bir âlim! “İslam bir erkeği sevmenize karşı değil” diye açıklama yaptı. Ha niye bu örneği veriyorum; bizim toplumumuzda 30 cm sakalınız varsa her sözünüzün doğru olduğuna dair kör bir inanç varda ne yazık ki! Bilmem ne hoca böyle demiş ‘doğrudur’ aman sorgulamayın, şurada bir Şıh varmış böyle buyurmuş ‘doğrudur’ yapın… Siz doğrularınızı neye göre seçiyorsunuz? Din, vicdan, adli kurallar, toplum süzgeci??? Yani sorduğum asıl soru şu erkeğin erkeği kadının kadını sevdiği bir toplumda, dinde dünyaya gelseydiniz, doğrunuz o mu olacaktı, bu durumu normal karşılayıp ‘evet kadınların kadını sevmesi tek doğrudur’ deyip bunu mu savunacaktınız?  Yoksa güdüleriniz neyse onu takip edip mutlu olduğunuz şeyi mi seçecektiniz? Bunların cevabını istiyorum acil olarak J Evrimimiz sırasında ki doğal süreçte erkek-kadın çiftleşmesini önemli buluyorum, sevişemeselerdi çok büyük ihtimalle şu an bunları yazıyor/okuyor olmayacaktık. İlk kadın ve erkeğin birlikteliğini merak ediyorum doğrusu, ne oldu acaba J kesin erkek gelip dürtmüştür “kalk, kalk sevişmeyi buldum” kadın “o ne bee gereksiz, bende baş ağrısı diye bir şey buldum” (sevişemedi)… ayy çok kıllılar, gusül desen yok zaten, mağaranın taş zemininde altta olanın götüne giren taşlarda cabası J sırf çoğalmak için zorunlu seks, yazık la. 25 tane çocukları olmuştur da bu salaklar evlat sevgisinden bihaber olduğu için yemiştir yarısını bence! Sonra ki yıllarda grup denemeleri falan olmuştur, kadın tribe girer “Mahmut’un karısında 3-5 kıl eksik diye onu okşuyorsun hep” J J erkek “ne alakası var yaa” diyerek ilk çapkınlık yalanını icat eder… Tabi şanslılar silikon meme dudak yok, kıyafet, makyaj derdi yok her şey doğal, bol zaman, bol kıl, bol seks, sonra işte nüfus yedi milyarı buluyor vik vik ötüyorsunuz! Bütün suç homo erectus atamızda J


        Can alıcı tespitlerimi yaptım sorularımı sordum, bu yazıyı okuyup 13 kere sms atan yok yok değil, onu başka yere yazacaktım J Kendime doğru içsel bir yolculuğa çıktım son yıllarda, en çok takıldığım konu bu oldu. Kadın olmak/erkek olmak, toplum önünde en doğru olmak, aile tarafından onaylanmak, heteroseksüelsen normalsin başka herkes anormal, sevişmekten gurur duymak, homofobik olmak!, aynı cinsle ilgili fantezi kurduğun anda ki suçluluk! Üzerine düşündüğüm şeyleri KADINDAN ERKEK/ ERKEKTEN KADIN bölümünde yazacağım, merak ediyorsanız; eşcinsel değilim, hiçbir kadına karşı bir his oluşmuyor içimde (aradım çünkü o hissi), fantezilerim elbette var ki bence herkesin olmalı. Öyle mal gibi erkekler için ağlayan, âşık olan kız modundayım, bu noktaya nasıl geldiğimi sorgulayan bir insanım sadece. Homofobik değilim hatta hiç olmadım, eşcinsel erkekleri oldukça eğlenceli buluyorum ki birçok arkadaşım var. Lezbiyenlere de denk geldim, samimi bir dostum olmadı aralarından, dünyalarını merak ediyorum ama hiçbir fikrim yok. Yargılamak yerine sempati duymayı tercih ettim hep, anlamaya çalıştım ben kendi tercihsizliğimde kaybolmuşken. Hayatımın bir dönemini aseksüel olarak geçirdim, zar önemliydi yurdumda ki fahişe olmaya niyetiniz yoksa öyle her önünüze gelenle sevişemezdiniz! Oysa erkekler sevişmezse büyük kabahatti, erkekle kadın arasında olması gerek diye tutturup sonra kadına yasak koyup ne beklediniz lan siz? Tüm erkeklerin ya gay olması ya da kerhaneye gidip yine bir kadınla yapması lazım. Manyaksınız kuzum J







       İlk tanıştığım eşcinsel erkek çok yetenekli bir kuafördü, moda dünyasında fırtınalar estirebilecek kapasiteye sahipti. O zamanlar kendisi farkında mıydı bilmiyorum ama insanın mimiklerine işliyordu tercihleri, belki bilerek belki bilmeyerek; kırıtıyor, zarif el hareketleri yapıyor, aynada sürekli kendini süzüyor, yakışıklılara iç çekerek bakıyordu. Onu yadırgamadığımı anlamış olmalı ki benim gibi mesafeli bir insanla anında samimi olmayı başardı. Kahveler, sigaralar, dedikodular havada uçuşuyordu, tanımadığım insanların hayatını öyle komik anlatıyordu ki müdavimi olmuştum. Bulunduğum semtte çoğu kadının tercih ettiği bir salondaydı, arkadaş çevremde geliyordu oraya. Kızlar birbirini dürtüp onun hareketlerini gösteriyor,  bıyık altından gülüp aşağılıyordu sanki kendileri kusursuzmuş gibi, kaşarlar! Birkaç kez tersledim “önemli değil” dedi kelebeğim J sıklıkla karşılaşıyordu muhtemelen bunlarla. “sen muhteşem bir kızsın, çok kırılırsın, böyle olma” dedi bir gün ve ortadan kayboldu. Patronu anlayışlı bir insandı, çok aradı sağda solda, bizde soruşturduk bulamadık. Sonra ben başka bir semte taşındım ama unutmadım onu, arada arkadaşlarımla adını anıp merak ettik, numarasını çevirip çevirip ulaşamadık. Dört yıl sonra tesadüfen o semte taşınan aile üyelerimden bir kadın çok iyi bir kuaför bulduğunu ballandırarak anlatıp bizi de sürükledi. Kelebeğimin ortadan kaybolmasıyla kuş boku rengine dönen saçım (ki kadın için dünyaya gök taşı çarpmasından daha önemli biliyorsunuz) yeterince kötü durumdaydı. Allah, kendini kuaför sanıp aslında at berberi olan geri zekâlıların evlerine ateşler salsın J Ben saçımı o renk mi istedim hııı, yapamayacaksan yapamam de, saçın götüm gibi de, ama bana yaparım deme çünkü inanırım! Neyse kalktık gittik, hoş bir yer, sahibi bakımlı samimi bir kadın, oturduk önümüzde 35 kişi var. Ortalık altın gününden hallice, sigara, çay, dedikodu var bol miktarda. Az sonra iki tencere sarma saracak kıvamda teyzeler, yeni model saçlardan istiyor ama 1930 model araca da her parça uymuyor sonuçta. Saçlarını atkuyruğu yapmış, çirkince, bayan bir çalışan beni süzüyor arada. Bende sanki tanıyacak gibiyim ama ömrü hayatımda bu kadar çirkin biriyle hiç tanışmadım diyorum kendi kendime. O sırada saçlarını attıra attıra bir kız girdi içeri, tiki hareketlerle o çirkin bayana sarılıp öptü, geldi yanımda ki koltuğa oturup beni görünce bir feryat kopardı ayı “Ruhtzuuuuuuuuu” diye. Iyyy sinir bozucu bir tip olduğundan (benim sevgilim bana pembe ayıcık aldııııı, benim sevgilim dudişimden öptüüüüü kıvamında) telefon defterimden silmiştim. “ayy canım sen miydin, yaa telefonu kaybettim bütün no’lar gitti” lanet karı diyorum tabi içimden, çirkin kız da geldi muhabbeti dinliyor. Ciciş arkadaşım ‘kelebeği’ tanıdın mı ne kadar değişmiş değil mi dedi! Ben şok!!! Lan kız sana ne olmuş böyle, kamyon mu çarptı diye sarılıp ağladım yeminle J O da bana “hayatım saçın o kadar berbat ki bende seni çıkaramadım, bir saattir süzüyorum” dedi. Birbirimizi yeterince aşağıladıktan sonra bir kenara çektim bunu ‘anlat’ dedim nerelerdeydin, niye bir anda kayboldun ortadan? Malum bir aşk hikâyesi, hem eşcinsel hem yasak… Adam evli 2 çocuk babası, adı sanı bilinen bir iş adamı, sosyal yaşamda bir hetero, tesadüflerin çok olduğu yuvarlak gezegenimizde bunlar karşılaşıyor. O sırada ehhh işte bir yakışıklılığa ve bolca cilveye sahip ‘kelebeğimle’ orta yaşlı ‘iş adamı’ aşk denen ortak paydada buluşuyor. Vaatler, evler, arabalar, ameliyatlar, boşanmalar, ayrılmalar, barışmalar derken gittikçe şekil değiştiren ‘kelebekle’ adam bozuşuyor, kıskançlıkta işin içine girince (adam kelebeği bir başka adamdan kıskanıyor) kapıyı koca bir servetin üzerine çarpıp çıkıyor kuzucum. yarım kalan ameliyat seansları yüzünden böyle tuhaf görünüyordu, kalan kısmı için sponsor bulmuştu birkaç tane. Yeni sevgilisi ve eski büyük macerasının fotoğraflarını gösterdi telefonundan, dibim düştü! Ben kadın halimle mümkün değil hiçbirini ayartamazdım, ilişkiler yumağı güzellik etrafında dönüyormuş gibi gözükse de aslında öyle değildi. Gönül kimi severse oydu dünya güzeli… Dört yılı böyle dolu dolu yaşamış, koca bir aşk, sokaklarda taciz, aile içi şiddet, erkeklikten kadınlığa uzun bir yolculuk, neredeyse tüm dünyayı karşısına alma cesareti göstermişti ‘kelebeğim’. Çok mutlu olmuştum onu bulduğuma, yaklaşık yedi yıl boyunca ondan başka kimse makas süremedi saçlarıma, çok sevdiği bebek saçlarıma. Ailemin tüm kadınları müdavimi olmuştu, kuaför kuaför peşinde dolaşıp duruyorduk, aylık dedikodu seansı yapıyordu bize, kimseye bir zararı yoktu ki en büyük ziyanı kendineydi. Sonra sığamadı o şehre, milyonlarca hırsızın, arsızın, orospunun, pezevengin, alçağın, iyinin, kötünün, caninin, tecavüzcünün olduğu muhteşem ama zehirli şehre. Bir gecede terk etti, tıpkı yıllar sonra benimde yapacağım gibi, gitti… Gitmek çözüm değildi, bilmiyordu ama gitti işte. Çok üzüldüm, öyle iyi bir insanı kalbinde barındıramayan şehir suçluydu, harap etmişti hepimizi. Yaşam gittikçe zorlaşıyor, binlerce iyiyi dışarı kusup, binlerce kötüyü içine alıyordu. Boğazımıza kadar hüzne batmıştık, ya boğulup ölecek ya da o boğazı aşıp kaçacaktık…


   Yıllarca telefonda konuşup, kopmamaya çalıştık birbirimizden. Yine de koptuk, hayat başka planlar kuruyordu bizim için. Bugün onu andım niye bilmiyorum belki o da beni geçirdi aklından. Huzurlarınızda ‘kelebeğimin’ eşcinsel bedeni ve muhteşem kalbi şerefine saygıyla eğiliyorum…
 






Hiç yorum yok:

Yorum Gönder