Trans Dünya
Neyim ben, niye buradayım? Kimim, tam olarak şu anda
burada ne yapıyorum? Var mıyım, var olmak yok olmak ne demek? Sorular sorular…
Biliyorsunuz kız çocuğu olduğumu, erkeklerle olan farklarımı din eğitimim
sırasında öğrendim, öncesinde sadece çocuk olan sınıflandırıyordum kendimi. Hayat
devam ettikçe büyüyorsunuz ve lanet olası farklılıklar da artıyor! Yetişkin oldukça
öğrendiğim her fark omuzuma yüklendiğim diğer bir yüktü, çocuk olarak ölmeyi
tercih ederdim ki ettim de ama ölemedim, beceriksiz ben! Peki, ne zaman
gerçekten kadın oldun diye sorarsanız; bilmiyorum derim, çünkü ben toplumun,
ailemin yüklediği karakteri giymiştim üzerime. Siz nasıl karar verdiniz bir
düşünün bence, belki kadın görünümlü erkek belki de erkek görünümlü
kadınsınızdır! Ya da hiçbir şeysinizdir, hiçlik hani, bilmediğimiz o durum. Tuhaftır
ben sağımı solumu asla bulamam hatta vücudum böyle bir bilginin farkında değil
diyebilirim. O yüzden yön kavramım yoktur, uzayda süzülen dünyamızdan
çıktığınız anda hissedebileceğiniz yönsüzlük bende hep vardı. Bir yeri tarif
etmek, benim için teorik fizikten daha zor bir konuydu, hayat boyu yön tarifi
yapamadım, neyse ki navigasyonu icat etti ciğerini yediğim bir insan evladı da
kurtuldum. Nasıl araç kullanıyorum peki J Allah
beni böyle yaratmış kadersiz yavrum, talihsiz Ruhtzu J
sağa döneceğime sola girip çoğu kez trafiği felç ettim, küfürler eşliğinde
yolları terk edip münzevi hayatıma çekildim. Çoğunlukla kullanmıyorum, bana
araba yakışmıyor zaten! Jet alacağım, ohh yönsüz göklerde ferah ferah gezerim J
Siz bunu okuyan,
bir kadınsanız ilk kez bir erkeği nasıl sevdiğinizi ya da hangi sebepten
sevdiğinizi bir düşünün, erkek okuyucuya da aynı görevi veriyorum. Çocukluktan çıktınız,
sivilceli bir ergensiniz; kim dedi size bir kadını/erkeği sevin diye? İçgüdüleriniz
mi? Aileniz mi? Toplum mu? Arkadaş çevresi mi? Ne oldu da bu kararı verdiniz? Ben
veremedim çünkü bana verdirdiler, herkes kız olduğum için bir erkeği sevmem
gerektiğini söyleyip durdu. Peki ben? Ben aslında ne hissediyordum, erkeği ya
da kadını sevmek demek ne demek ki? Din olgusu yüzünden derseniz asla
tartışmayalım konu kilit, dinde öyle bir sınır yok benim anladığım kadarıyla. Daha
geçen gün göbeğine kadar sakallı, cüppeli (muhtemelen eşcinsel) bir âlim! “İslam
bir erkeği sevmenize karşı değil” diye açıklama yaptı. Ha niye bu örneği
veriyorum; bizim toplumumuzda 30 cm sakalınız varsa her sözünüzün doğru
olduğuna dair kör bir inanç varda ne yazık ki! Bilmem ne hoca böyle demiş ‘doğrudur’
aman sorgulamayın, şurada bir Şıh varmış böyle buyurmuş ‘doğrudur’ yapın… Siz
doğrularınızı neye göre seçiyorsunuz? Din, vicdan, adli kurallar, toplum
süzgeci??? Yani sorduğum asıl soru şu erkeğin erkeği kadının kadını sevdiği bir
toplumda, dinde dünyaya gelseydiniz, doğrunuz o mu olacaktı, bu durumu normal
karşılayıp ‘evet kadınların kadını sevmesi tek doğrudur’ deyip bunu mu
savunacaktınız? Yoksa güdüleriniz neyse
onu takip edip mutlu olduğunuz şeyi mi seçecektiniz? Bunların cevabını
istiyorum acil olarak J Evrimimiz sırasında
ki doğal süreçte erkek-kadın çiftleşmesini önemli buluyorum, sevişemeselerdi
çok büyük ihtimalle şu an bunları yazıyor/okuyor olmayacaktık. İlk kadın ve
erkeğin birlikteliğini merak ediyorum doğrusu, ne oldu acaba J kesin
erkek gelip dürtmüştür “kalk, kalk sevişmeyi buldum” kadın “o ne bee gereksiz,
bende baş ağrısı diye bir şey buldum” (sevişemedi)… ayy çok kıllılar, gusül
desen yok zaten, mağaranın taş zemininde altta olanın götüne giren taşlarda
cabası J sırf çoğalmak için zorunlu seks, yazık la. 25
tane çocukları olmuştur da bu salaklar evlat sevgisinden bihaber olduğu için
yemiştir yarısını bence! Sonra ki yıllarda grup denemeleri falan olmuştur,
kadın tribe girer “Mahmut’un karısında 3-5 kıl eksik diye onu okşuyorsun hep” J J
erkek “ne alakası var yaa” diyerek ilk çapkınlık yalanını icat eder… Tabi
şanslılar silikon meme dudak yok, kıyafet, makyaj derdi yok her şey doğal, bol
zaman, bol kıl, bol seks, sonra işte nüfus yedi milyarı buluyor vik vik
ötüyorsunuz! Bütün suç homo erectus atamızda J
Can alıcı
tespitlerimi yaptım sorularımı sordum, bu yazıyı okuyup 13 kere sms atan yok
yok değil, onu başka yere yazacaktım J
Kendime doğru içsel bir yolculuğa çıktım son yıllarda, en çok takıldığım konu
bu oldu. Kadın olmak/erkek olmak, toplum önünde en doğru olmak, aile tarafından
onaylanmak, heteroseksüelsen normalsin başka herkes anormal, sevişmekten gurur
duymak, homofobik olmak!, aynı cinsle ilgili fantezi kurduğun anda ki suçluluk!
Üzerine düşündüğüm şeyleri KADINDAN ERKEK/ ERKEKTEN KADIN bölümünde yazacağım,
merak ediyorsanız; eşcinsel değilim, hiçbir kadına karşı bir his oluşmuyor
içimde (aradım çünkü o hissi), fantezilerim elbette var ki bence herkesin
olmalı. Öyle mal gibi erkekler için ağlayan, âşık olan kız modundayım, bu
noktaya nasıl geldiğimi sorgulayan bir insanım sadece. Homofobik değilim hatta
hiç olmadım, eşcinsel erkekleri oldukça eğlenceli buluyorum ki birçok arkadaşım
var. Lezbiyenlere de denk geldim, samimi bir dostum olmadı aralarından,
dünyalarını merak ediyorum ama hiçbir fikrim yok. Yargılamak yerine sempati
duymayı tercih ettim hep, anlamaya çalıştım ben kendi tercihsizliğimde kaybolmuşken.
Hayatımın bir dönemini aseksüel olarak geçirdim, zar önemliydi yurdumda ki
fahişe olmaya niyetiniz yoksa öyle her önünüze gelenle sevişemezdiniz! Oysa erkekler
sevişmezse büyük kabahatti, erkekle kadın arasında olması gerek diye tutturup
sonra kadına yasak koyup ne beklediniz lan siz? Tüm erkeklerin ya gay olması ya
da kerhaneye gidip yine bir kadınla yapması lazım. Manyaksınız kuzum J
İlk tanıştığım eşcinsel erkek çok yetenekli bir kuafördü,
moda dünyasında fırtınalar estirebilecek kapasiteye sahipti. O zamanlar kendisi
farkında mıydı bilmiyorum ama insanın mimiklerine işliyordu tercihleri, belki
bilerek belki bilmeyerek; kırıtıyor, zarif el hareketleri yapıyor, aynada
sürekli kendini süzüyor, yakışıklılara iç çekerek bakıyordu. Onu yadırgamadığımı
anlamış olmalı ki benim gibi mesafeli bir insanla anında samimi olmayı başardı.
Kahveler, sigaralar, dedikodular havada uçuşuyordu, tanımadığım insanların
hayatını öyle komik anlatıyordu ki müdavimi olmuştum. Bulunduğum semtte çoğu
kadının tercih ettiği bir salondaydı, arkadaş çevremde geliyordu oraya. Kızlar birbirini
dürtüp onun hareketlerini gösteriyor,
bıyık altından gülüp aşağılıyordu sanki kendileri kusursuzmuş gibi,
kaşarlar! Birkaç kez tersledim “önemli değil” dedi kelebeğim J
sıklıkla karşılaşıyordu muhtemelen bunlarla. “sen muhteşem bir kızsın, çok
kırılırsın, böyle olma” dedi bir gün ve ortadan kayboldu. Patronu anlayışlı bir
insandı, çok aradı sağda solda, bizde soruşturduk bulamadık. Sonra ben başka
bir semte taşındım ama unutmadım onu, arada arkadaşlarımla adını anıp merak
ettik, numarasını çevirip çevirip ulaşamadık. Dört yıl sonra tesadüfen o semte
taşınan aile üyelerimden bir kadın çok iyi bir kuaför bulduğunu ballandırarak
anlatıp bizi de sürükledi. Kelebeğimin ortadan kaybolmasıyla kuş boku rengine
dönen saçım (ki kadın için dünyaya gök taşı çarpmasından daha önemli
biliyorsunuz) yeterince kötü durumdaydı. Allah, kendini kuaför sanıp aslında at
berberi olan geri zekâlıların evlerine ateşler salsın J Ben
saçımı o renk mi istedim hııı, yapamayacaksan yapamam de, saçın götüm gibi de,
ama bana yaparım deme çünkü inanırım! Neyse kalktık gittik, hoş bir yer, sahibi
bakımlı samimi bir kadın, oturduk önümüzde 35 kişi var. Ortalık altın gününden
hallice, sigara, çay, dedikodu var bol miktarda. Az sonra iki tencere sarma
saracak kıvamda teyzeler, yeni model saçlardan istiyor ama 1930 model araca da
her parça uymuyor sonuçta. Saçlarını atkuyruğu yapmış, çirkince, bayan bir
çalışan beni süzüyor arada. Bende sanki tanıyacak gibiyim ama ömrü hayatımda bu
kadar çirkin biriyle hiç tanışmadım diyorum kendi kendime. O sırada saçlarını
attıra attıra bir kız girdi içeri, tiki hareketlerle o çirkin bayana sarılıp
öptü, geldi yanımda ki koltuğa oturup beni görünce bir feryat kopardı ayı “Ruhtzuuuuuuuuu”
diye. Iyyy sinir bozucu bir tip olduğundan (benim sevgilim bana pembe ayıcık
aldııııı, benim sevgilim dudişimden öptüüüüü kıvamında) telefon defterimden
silmiştim. “ayy canım sen miydin, yaa telefonu kaybettim bütün no’lar gitti”
lanet karı diyorum tabi içimden, çirkin kız da geldi muhabbeti dinliyor. Ciciş arkadaşım
‘kelebeği’ tanıdın mı ne kadar değişmiş değil mi dedi! Ben şok!!! Lan kız sana
ne olmuş böyle, kamyon mu çarptı diye sarılıp ağladım yeminle J O
da bana “hayatım saçın o kadar berbat ki bende seni çıkaramadım, bir saattir
süzüyorum” dedi. Birbirimizi yeterince aşağıladıktan sonra bir kenara çektim
bunu ‘anlat’ dedim nerelerdeydin, niye bir anda kayboldun ortadan? Malum bir
aşk hikâyesi, hem eşcinsel hem yasak… Adam evli 2 çocuk babası, adı sanı
bilinen bir iş adamı, sosyal yaşamda bir hetero, tesadüflerin çok olduğu
yuvarlak gezegenimizde bunlar karşılaşıyor. O sırada ehhh işte bir yakışıklılığa
ve bolca cilveye sahip ‘kelebeğimle’ orta yaşlı ‘iş adamı’ aşk denen ortak
paydada buluşuyor. Vaatler, evler, arabalar, ameliyatlar, boşanmalar, ayrılmalar,
barışmalar derken gittikçe şekil değiştiren ‘kelebekle’ adam bozuşuyor,
kıskançlıkta işin içine girince (adam kelebeği bir başka adamdan kıskanıyor)
kapıyı koca bir servetin üzerine çarpıp çıkıyor kuzucum. yarım kalan ameliyat
seansları yüzünden böyle tuhaf görünüyordu, kalan kısmı için sponsor bulmuştu
birkaç tane. Yeni sevgilisi ve eski büyük macerasının fotoğraflarını gösterdi
telefonundan, dibim düştü! Ben kadın halimle mümkün değil hiçbirini ayartamazdım,
ilişkiler yumağı güzellik etrafında dönüyormuş gibi gözükse de aslında öyle
değildi. Gönül kimi severse oydu dünya güzeli… Dört yılı böyle dolu dolu
yaşamış, koca bir aşk, sokaklarda taciz, aile içi şiddet, erkeklikten kadınlığa
uzun bir yolculuk, neredeyse tüm dünyayı karşısına alma cesareti göstermişti ‘kelebeğim’.
Çok mutlu olmuştum onu bulduğuma, yaklaşık yedi yıl boyunca ondan başka kimse
makas süremedi saçlarıma, çok sevdiği bebek saçlarıma. Ailemin tüm kadınları
müdavimi olmuştu, kuaför kuaför peşinde dolaşıp duruyorduk, aylık dedikodu
seansı yapıyordu bize, kimseye bir zararı yoktu ki en büyük ziyanı kendineydi. Sonra
sığamadı o şehre, milyonlarca hırsızın, arsızın, orospunun, pezevengin,
alçağın, iyinin, kötünün, caninin, tecavüzcünün olduğu muhteşem ama zehirli
şehre. Bir gecede terk etti, tıpkı yıllar sonra benimde yapacağım gibi, gitti… Gitmek
çözüm değildi, bilmiyordu ama gitti işte. Çok üzüldüm, öyle iyi bir insanı
kalbinde barındıramayan şehir suçluydu, harap etmişti hepimizi. Yaşam gittikçe
zorlaşıyor, binlerce iyiyi dışarı kusup, binlerce kötüyü içine alıyordu. Boğazımıza kadar hüzne batmıştık, ya boğulup ölecek ya da o boğazı aşıp
kaçacaktık…
Yıllarca telefonda
konuşup, kopmamaya çalıştık birbirimizden. Yine de koptuk, hayat başka planlar
kuruyordu bizim için. Bugün onu andım niye bilmiyorum belki o da beni geçirdi
aklından. Huzurlarınızda ‘kelebeğimin’ eşcinsel bedeni ve muhteşem kalbi
şerefine saygıyla eğiliyorum…
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder