7 Nisan 2016 Perşembe

EVLATLIK ÇOCUKLUK



                              Din Eğitimim-2



   Dinler! Tükenmeyen konu, sanırım var olduğumuz sürece tartışıp savaşacağız bu uğurda. Ne kadar çok hikâyem var bilemezsiniz, tahrip edilmiş aklımın din öncesi ve sonrası diye hafızama işlediği şeyleri buraya yazmak 3 yıl sürer büyük ihtimalle. Yüzlerce kez beynimi sikip karşıma çıkan bu derin, hassas ilgi alanımızı ancak şimdilerde analiz edebiliyorum. Kendimi gelişmeye açtığım son zamanlarda bazı şeyleri atlatıp yaşamdan zevk almaya başladım ve birkaç yıl içinde daha çürüyüp yok olacak sayısız tabum var. İlk ürkütücü tabum malum ‘müslüman’ ülkede yaşadığımızdan, cinsellikti (amına koduğumun yobazları ne yapıyor, nasıl çoğalıyor artık öğreniyoruz hepimiz)!! Tontiş teyzenin bana öğrettiği birinci kural; vajinam olduğunu tamamen aklımdan çıkarmam gerektiğiydi (onlar farklı isimler takmıştı: kuku, pıtış, attuş, küçük Ruhtzu gibi…) Dünya üzerinde ki en büyük günahlardan biri vajina, ikincisi meme sahibi olmanızdı. Yani kadın olmak cehennemde cayır cayır yanmanız için yeterli bir sebepti. Hiçbir yerde hiçbir koşulda bu ikisinden bahsetmemeli, kadınlığınızla ön planda olmamalıydınız. Çünkü yeryüzünde ki bütün musibetlerin savaşların sebebi bu kaltaklardı. Al işte Baltacı Memo zavallı adam Rus kukusu yüzünden kellesinden oldu, Napolyon’u bitiren Josephine’in aşkıydı, Kleopatra koca krallıkları savaşa soktu, Hürrem’i hepimiz biliyoruz zaten… Ayol uzaylılarla kanka olsak üç gün sonra karı-kız davasından galaksiler arası savaş çıkar bu sefer valla bak! Pipisine sahip çıkamayan zavallı ama komutan ruhlu erkeklerimiz her şeyde olduğu gibi bu konuda da boku biz kadınlara atıyor.


         Erkek çocuklar etrafımda dal taşak koşturup duruyor, memeler desen hep açıkta üstelik namaz kılarken de örtü takmıyorlardı, hâlbuki onlarında saçı vardı. Bu soruları sorduğum da “ama onlar erkek” diye çok mantıklı bir cevap aldım… Erkek cinsiyetinde olmak bir çok hakka sahip olup, canınızın istediği gibi davranmanız için yeterliydi, ben hep bir adım geride durmalıydım (hala toplum içinde bir şey yaparken arada kendimi durdurup; hooop bacım sen kadınsın geri bas dediğim oluyor)!!! Mal bir çocuk değilseniz iki olayı birbirine bağlayıp “haaa madem vajinam yasak o zaman oraya kimse dokunamaz (ben bile)” diyorsunuz. İslam’a göre sevişen tüm kadınlar cehennemlikti, yani tüm dünya. Bu çılgın günahı işlemeye başladığım ilk zamandan son birkaç yıl öncesine kadar kemiklerimin nasıl kavrulacağının, zebanilerden ne tür işkenceler göreceğimin hayalini kurup orgazm olamadım, geri zekâlılar! Sefil bir varlıktım, hem sevişiyor üstüne zevk de alamıyordum. Sonra bıraktım, sevişmeyi değil lan J tahrip edilmiş bilinçaltımdan o hayalleri temizledim, kadın oldum ve bundan gurur duydum, KADINDAN ERKEK ve ERKEKTEN KADIN bölümlerinde bunu 
anlatacağım.







    Günah bohçamız açılmaya devam etti, malumunuz kukum var, zebanilerin ebenizi sikeceği bir diğer konu başınızın açık olmasıydı. Müslüman bir kız çocuğu buluğ çağına erince (takribi 12-14 yaş) yani ‘kirlenince’ kendi rızasıyla kapanmalıydı. Ulan insanlığımızı borçlu olduğumuz bu muhteşem yumurtlama öncesi evresine taktıkları isim bile boktan: kirlenmek! Bence senin kalbin kirli, sen yanlış taraftan bakıyorsun benim kadınlığıma! Tacizci pezevenk… Ben kirlenmedim, insanlığı başlatmaya katkıda bulundum. Ananız regl olmadan, sikişmeden bunu başardıysa Kutsal Meryemliğe adaydır gözümde, inşallah sizde İslam’a hizmet yolunda bölünerek çoğalırsınız! (arada coşuyorum J ). O yılarda irtica, darbe, faşizm, şeriat, anarşi, terör kelimeleri bol keseden halka dağıtılıp, zihnimize yerleştiriliyordu. Okullarda başörtüsü söz konusu bile olamazdı, işte karşı olduğum bir akıl tutulması örneği daha. Yaa kardeşim ben insani ya da yasal hiçbir hakkı hukuku çiğnemediğim sürece kendi kılık kıyafetime karar veririm, bundan sana ne! Ben asla Müslümanlığı ya da başka herhangi bir dini samimi ve inanarak yaşayan kimseye tek laf söylemiyorum, benim kızdığım dinin arkasına sığınıp çalıp çırpmaları, tacizi tecavüzü, kafa kesmeyi, haksızlığı normalmiş gibi göstermeleri. Yoksa kendi inancımı, ideolojimi, dilimi, kültürümü, geleneklerimi dilediğim gibi yaşamak hakkım olmalı, benim ve herkesin. Normalde sisteme inanan biri değilim, bence dünya vatandaşlığı vardır, istediğim kıtaya gider, dilediğim denize işer, bir gün Buda’ya ertesi gün Zeus’a taparım, kimseye de hesap vermem (bir John Lennon değilim ama pek severim). Bunların tamamını sorgulayacak bir Tanrı ve kahrolası vicdanım var. Vicdani olarak kabullenemediğiniz hiçbir şeyi yapamıyorsunuz, ne olur bir deneyin. Birine haksızlık yapın bakın nasıl dürtüyor sizi sabahlara kadar. Dünyanın her yerinde bu böyledir… Neyse konu dağıldı, bu gibi yasaklar yüzünden kapanmam söz konusu olmazdı ki zaten aile koyu muhafazakâr değildi. Yalnız tontiş teyzenin her sözü kanun gibi bilincime işlerken, büyüdükçe suçluluk duygum baskın biçimde ortaya çıkıyordu. Hayallerim utanca dönüşüp beni geriyor, her yaş aldığım yılda açık dolaştığım için iflah olmaz bir günahkâr olduğumu düşünüyordum. Erkekler saçımın her telini görüyor, yazın giydiğim tişört ve şortlar tenimi kapatmaya yetmiyor, cehennem ısındıkça ısınıyor ve ben biraz daha yaklaşıyordum bol zebanili o yere! Çare neydi? Cenneti nasıl garantilerdim? Derken canım Müslüman teyzem tüyoyu verdi J masada yemek yerken dökülen ekmek kırıntılarını toplayıp yersem günahlarım siliniyordu!!! Bir kırıntı bir günahı götürüyordu, oleydi J Yıllar yıllar boyu işaret parmağımı yalayıp masadan ekmek kırıntısı topladım; bu kırıntı saçım açık olduğu için, bu kıçım açık diye, bu kaçırdığım sabah namazı için, şu komşu çocuğu beğendim diye ve sıradaki kırıntımız en büyük günahıma gelsin: o çocuk beni dudağımdan öptü! Hal böyleyken yıllar sonra Müslümanlığı hatırlayıp ibadete başlayan ‘bıbıcım’, namaz kıldığı caminin uzaklığına göre günahların silindiğini iddia ediyordu, attığı her adım bir sevap point ve -günah demekti. Ne manyak insanlarız lan biz… Sonraları analitik zekâm gelişip tüm bunları değerlendirdiğimde biraz da çevremde herkesin aynı şeyi yapmasından dolayı, korkularımı bastırıp normale döndüm. Ben cennet ödülü için iyi değildim, zaten kötülük düşünebilen biri olmamıştım, dedikodu yapmak, insanlar hakkında bir şeyler uydurup iftira atmak, hırsızlık, yalan (beyazları hariç), hak yemek gibi şeyler beni cezbetmeyip tam tersi rahatsız ediyordu. Bilerek isteyerek bir kötülük kurgulamadım hiç, intikam oyunlarına girdiğim anda önce hep ben yaralandım, yapamadım. Andersen Masalları, Heidi, Çocuk Kalbi, Pinokyo gibi kitapların da katkısı oldu, inkâr edemem. Doğal yaşamım sürerken beni mutlu eden şeyler belliydi; berbat sesime rağmen şarkı söyleyip dans etmek, resim çizmek, çizgi film izlemek, oyunlar icat etmek, düşüp dizini yaralayan arkadaşıma su içirmek, hayvanları beslemek (kedilerden uzun süre uzak durdum), yaşlı insanların elini öpmek, arada küçük yaramazlıklar bir de masal hattını arayıp masal dinlerken uyuyakalmak gibi… Evet, evinde telefon olan şanslı jenerasyondanım J Tabi benden sonra ki nesil bunun ne demek olduğunu bilmiyor, akıllı telefonun akılsız veletleri J J Din eğitimim, ilerleyen yıllarda yükseltilmiş versiyonuyla verilmeye devam etti… 











Hiç yorum yok:

Yorum Gönder