Din Eğitimim-2
Dinler!
Tükenmeyen konu, sanırım var olduğumuz sürece tartışıp savaşacağız bu uğurda.
Ne kadar çok hikâyem var bilemezsiniz, tahrip edilmiş aklımın din öncesi ve
sonrası diye hafızama işlediği şeyleri buraya yazmak 3 yıl sürer büyük
ihtimalle. Yüzlerce kez beynimi sikip karşıma çıkan bu derin, hassas ilgi alanımızı
ancak şimdilerde analiz edebiliyorum. Kendimi gelişmeye açtığım son zamanlarda
bazı şeyleri atlatıp yaşamdan zevk almaya başladım ve birkaç yıl içinde daha
çürüyüp yok olacak sayısız tabum var. İlk ürkütücü tabum malum ‘müslüman’
ülkede yaşadığımızdan, cinsellikti (amına koduğumun yobazları ne yapıyor, nasıl
çoğalıyor artık öğreniyoruz hepimiz)!! Tontiş teyzenin bana öğrettiği birinci
kural; vajinam olduğunu tamamen aklımdan çıkarmam gerektiğiydi (onlar farklı
isimler takmıştı: kuku, pıtış, attuş, küçük Ruhtzu gibi…) Dünya üzerinde ki en
büyük günahlardan biri vajina, ikincisi meme sahibi olmanızdı. Yani kadın olmak
cehennemde cayır cayır yanmanız için yeterli bir sebepti. Hiçbir yerde hiçbir koşulda
bu ikisinden bahsetmemeli, kadınlığınızla ön planda olmamalıydınız. Çünkü
yeryüzünde ki bütün musibetlerin savaşların sebebi bu kaltaklardı. Al işte
Baltacı Memo zavallı adam Rus kukusu yüzünden kellesinden oldu, Napolyon’u
bitiren Josephine’in aşkıydı, Kleopatra koca krallıkları savaşa soktu, Hürrem’i
hepimiz biliyoruz zaten… Ayol uzaylılarla kanka olsak üç gün sonra karı-kız
davasından galaksiler arası savaş çıkar bu sefer valla bak! Pipisine sahip
çıkamayan zavallı ama komutan ruhlu erkeklerimiz her şeyde olduğu gibi bu
konuda da boku biz kadınlara atıyor.
Erkek
çocuklar etrafımda dal taşak koşturup duruyor, memeler desen hep açıkta üstelik
namaz kılarken de örtü takmıyorlardı, hâlbuki onlarında saçı vardı. Bu soruları
sorduğum da “ama onlar erkek” diye çok mantıklı bir cevap aldım… Erkek
cinsiyetinde olmak bir çok hakka sahip olup, canınızın istediği gibi
davranmanız için yeterliydi, ben hep bir adım geride durmalıydım (hala toplum
içinde bir şey yaparken arada kendimi durdurup; hooop bacım sen kadınsın geri
bas dediğim oluyor)!!! Mal bir çocuk değilseniz iki olayı birbirine bağlayıp “haaa
madem vajinam yasak o zaman oraya kimse dokunamaz (ben bile)” diyorsunuz. İslam’a
göre sevişen tüm kadınlar cehennemlikti, yani tüm dünya. Bu çılgın günahı
işlemeye başladığım ilk zamandan son birkaç yıl öncesine kadar kemiklerimin
nasıl kavrulacağının, zebanilerden ne tür işkenceler göreceğimin hayalini kurup
orgazm olamadım, geri zekâlılar! Sefil bir varlıktım, hem sevişiyor üstüne zevk
de alamıyordum. Sonra bıraktım, sevişmeyi değil lan J
tahrip edilmiş bilinçaltımdan o hayalleri temizledim, kadın oldum ve bundan
gurur duydum, KADINDAN ERKEK ve ERKEKTEN KADIN bölümlerinde bunu
anlatacağım.
Günah bohçamız
açılmaya devam etti, malumunuz kukum var, zebanilerin ebenizi sikeceği bir
diğer konu başınızın açık olmasıydı. Müslüman bir kız çocuğu buluğ çağına
erince (takribi 12-14 yaş) yani ‘kirlenince’ kendi rızasıyla kapanmalıydı. Ulan
insanlığımızı borçlu olduğumuz bu muhteşem yumurtlama öncesi evresine
taktıkları isim bile boktan: kirlenmek! Bence senin kalbin kirli, sen yanlış
taraftan bakıyorsun benim kadınlığıma! Tacizci pezevenk… Ben kirlenmedim,
insanlığı başlatmaya katkıda bulundum. Ananız regl olmadan, sikişmeden bunu
başardıysa Kutsal Meryemliğe adaydır gözümde, inşallah sizde İslam’a hizmet
yolunda bölünerek çoğalırsınız! (arada coşuyorum J ).
O yılarda irtica, darbe, faşizm, şeriat, anarşi, terör kelimeleri bol keseden
halka dağıtılıp, zihnimize yerleştiriliyordu. Okullarda başörtüsü söz konusu
bile olamazdı, işte karşı olduğum bir akıl tutulması örneği daha. Yaa kardeşim
ben insani ya da yasal hiçbir hakkı hukuku çiğnemediğim sürece kendi kılık
kıyafetime karar veririm, bundan sana ne! Ben asla Müslümanlığı ya da başka
herhangi bir dini samimi ve inanarak yaşayan kimseye tek laf söylemiyorum,
benim kızdığım dinin arkasına sığınıp çalıp çırpmaları, tacizi tecavüzü, kafa
kesmeyi, haksızlığı normalmiş gibi göstermeleri. Yoksa kendi inancımı,
ideolojimi, dilimi, kültürümü, geleneklerimi dilediğim gibi yaşamak hakkım
olmalı, benim ve herkesin. Normalde sisteme inanan biri değilim, bence dünya
vatandaşlığı vardır, istediğim kıtaya gider, dilediğim denize işer, bir gün
Buda’ya ertesi gün Zeus’a taparım, kimseye de hesap vermem (bir John Lennon
değilim ama pek severim). Bunların tamamını sorgulayacak bir Tanrı ve kahrolası
vicdanım var. Vicdani olarak kabullenemediğiniz hiçbir şeyi yapamıyorsunuz, ne
olur bir deneyin. Birine haksızlık yapın bakın nasıl dürtüyor sizi sabahlara
kadar. Dünyanın her yerinde bu böyledir… Neyse konu dağıldı, bu gibi yasaklar
yüzünden kapanmam söz konusu olmazdı ki zaten aile koyu muhafazakâr değildi. Yalnız
tontiş teyzenin her sözü kanun gibi bilincime işlerken, büyüdükçe suçluluk
duygum baskın biçimde ortaya çıkıyordu. Hayallerim utanca dönüşüp beni geriyor,
her yaş aldığım yılda açık dolaştığım için iflah olmaz bir günahkâr olduğumu
düşünüyordum. Erkekler saçımın her telini görüyor, yazın giydiğim tişört ve
şortlar tenimi kapatmaya yetmiyor, cehennem ısındıkça ısınıyor ve ben biraz
daha yaklaşıyordum bol zebanili o yere! Çare neydi? Cenneti nasıl
garantilerdim? Derken canım Müslüman teyzem tüyoyu verdi J masada
yemek yerken dökülen ekmek kırıntılarını toplayıp yersem günahlarım
siliniyordu!!! Bir kırıntı bir günahı götürüyordu, oleydi J
Yıllar yıllar boyu işaret parmağımı yalayıp masadan ekmek kırıntısı topladım;
bu kırıntı saçım açık olduğu için, bu kıçım açık diye, bu kaçırdığım sabah
namazı için, şu komşu çocuğu beğendim diye ve sıradaki kırıntımız en büyük
günahıma gelsin: o çocuk beni dudağımdan öptü! Hal böyleyken yıllar sonra Müslümanlığı
hatırlayıp ibadete başlayan ‘bıbıcım’, namaz kıldığı caminin uzaklığına göre
günahların silindiğini iddia ediyordu, attığı her adım bir sevap point ve
-günah demekti. Ne manyak insanlarız lan biz… Sonraları analitik zekâm gelişip
tüm bunları değerlendirdiğimde biraz da çevremde herkesin aynı şeyi yapmasından
dolayı, korkularımı bastırıp normale döndüm. Ben cennet ödülü için iyi değildim,
zaten kötülük düşünebilen biri olmamıştım, dedikodu yapmak, insanlar hakkında
bir şeyler uydurup iftira atmak, hırsızlık, yalan (beyazları hariç), hak yemek
gibi şeyler beni cezbetmeyip tam tersi rahatsız ediyordu. Bilerek isteyerek bir
kötülük kurgulamadım hiç, intikam oyunlarına girdiğim anda önce hep ben
yaralandım, yapamadım. Andersen Masalları, Heidi, Çocuk Kalbi, Pinokyo gibi
kitapların da katkısı oldu, inkâr edemem. Doğal yaşamım sürerken beni mutlu
eden şeyler belliydi; berbat sesime rağmen şarkı söyleyip dans etmek, resim
çizmek, çizgi film izlemek, oyunlar icat etmek, düşüp dizini yaralayan
arkadaşıma su içirmek, hayvanları beslemek (kedilerden uzun süre uzak durdum),
yaşlı insanların elini öpmek, arada küçük yaramazlıklar bir de masal hattını
arayıp masal dinlerken uyuyakalmak gibi… Evet, evinde telefon olan şanslı
jenerasyondanım J Tabi benden sonra ki
nesil bunun ne demek olduğunu bilmiyor, akıllı telefonun akılsız veletleri J J Din
eğitimim, ilerleyen yıllarda yükseltilmiş versiyonuyla verilmeye devam etti…
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder