1 Nisan 2016 Cuma
EVLATLIK ÇOCUKLUK
Anne - Baba ve Ölüler
Klasik, ataerkil Anadolu ailesinde toprak bütünlüğünü korumak için akraba evlilikleri yapılır, bu konuyla ilgili saatlerce yazabilirim ki sık karşılaştığım bir durum. Neyse ki anne babam 3. dereceden kuzen çocukları, zaten geri zekalı olan ırkımıza çok yakın akraba evliliği yapmayarak katkıda bulunmuşlar. 1. dereceden kuzenlerim evli benim yaa yuh! Kardeşim gibi büyüdüğüm birine o gözle bakmadım hiç, bana ensest geliyor böyle şeyler.
Annemin hayat akışının son yıllarına denk geldiğim için onunla ilgili hatırladığım üç beş anım var. Birinde burnuma sinek kaçmıştı, kanamaya başlamasıyla korkudan çırpınarak sağa sola koşuştururken yakaladı da sakinleştirdi, elimi yüzümü yıkadı. Ne zaman zor duruma düşsem yanı başımda bitiyordu, hastayken, ağlarken, bir şeylerden kaçarken hep onu buluyordum karşımda. Aslında annemi en çok anlatılanlardan tanıyorum, kafamda şekillendiriyorum. Hep benimle olduğuna inandığım ruhuna güçlü bir beden giydiriyorum, bakmayın ben çıtı pıtı bir kadınım,annem boylu posluymuş. Her gördüğüm insana onu anlatırım, her gördüğüm akrabaya onu anlattırırım. Nasıl bir insandı gerçekte, ne hissederdi, ne düşünürdü,nasıl severdi,aşkı bilir miydi merak ederim. Bu hikayede beni en çok yaralayan şeylerden biri; annem başkasını severken babamla evlenmeye zorlamış olmalarıdır (sevdiği kişinin kim olduğunu yıllar sonra öğrendim, adamcağız sevdasından kanser olmuştu). Halen yaşayan dedem defalarca günah çıkarttı, pişmanlığını dile getirdi fakat nafile..gidenin geri döndüğü hiç görülmedi yalan dünyada...
Baba karakterini kısa geçeceğim, sadece iki anıya sahibim onunla ilgili, silik bir insan, hala yaşıyor. Birinci anım o kadar uzun zamandır aklımda ki üzerinden asırlar geçmiş gibi hissediyorum; evimizdeyim, sanırım ilk defa bir babaya sahip olduğumu anlıyorum. Hırçın sarı saçlarımı kulağımın arkasına itmekle meşgul, birileriyle sohbet ediyor. Bilerek yaptığını sanmıyorum o hareketi, çünkü öyle bir adam değil.Tabi o sırada bu bilgiye sahip değilim, cehaletin mutluluk olduğunu hep söylemişimdir. Düzeltmesi için öbür kulağımı uzatıyorum ona doğru, orada ki saçlarım da hırçın..yapmıyor,diğer kulakta ısrarcı,razı olup oturuyorum. Bu!!! sıkı sıkıya bağlı olduğum, babama dair tek sevgi anısı..Çocuklarını sevmekte hep başarısız, ruhsuz bir insan evladı! Sonra ki anı nefret içerikli, ilk anım babamı sevmeme yetebilirdi ikincisi olmasaydı. Benden vazgeçtiği, o eve teslim ettiği gündür ikinci anım, başka da hiç bir şey yok.
18-19 yaşlarında apar topar evlendirilen iki genç insan;tembel,kaypak,köylü kurnazı,sümsük,sülük bir erkek, diğeri bilge,öngörüsü gelişmiş,nazik bir kadın.İki zıt, biri aşırı karaktersiz birleşince ortaya mutsuz bir evlilik ve evet bildiniz 8 çocuk çıkıyor. Ben hatırlamıyorum ama çekirdek aile üyelerim anlattı, gayet geçimsiz bir çiftmiş. Zaten annem ömrü boyunca doğum yapmış,ölü doğanların düşüklerin sayısını kimse bilmiyor. Öyle ki, halalarım bazı çocukların arasının 1 yaştan az olduğunu iddia ediyor. Sanırım doğum kontrolüyle hiç tanışmamışlardı ve babam seks manyağıydı (halalarım hakkında da aynı şeyi söylediler ama onlar 2 çocukla sınırlı kalmış zeki kaltaklar). Anneannemin bile 5 çocuğu olmasına şaşırırken onun kendi kendine bulduğu bir yöntemle bebekleri düşürebildiğini öğrendim. Kızına öğretmemişti ne hikmetse! Ne yazık ki rahim kanserinden öldü, düşüklerin bunda bir etkisi var mı yok mu bilemem. Benim ilgilendiğim kısım Anadolu kadınlarının kız çocuğuna olan bakış açıları. Aile hikayemde en çok kadınlar birbirini yiyor,tüketiyor,en çok, anneler kızlarının karşısında, oğullarınınsa yanında duruyor. Bol erkekli bir ailede olmam, bu ülkede erkek çocuğuna verilen önemin analizini iyi yapmamı sağladı. Erkeklerin sözleri,hizmet talepleri,pipileri,maddi özgürlüğü hep bizden önde tutuldu. Annemin hayat serüveninde başına gelen buydu muhtemelen,belki fırsatı olsa her şeyi geride bırakır,eğitimine devam eder ve muhteşem eserler üretebilirdi. Erkekler, gökyüzüne uzanan Buda heykelleri gibi,aşılamaz,yadsınamaz yücelikte yolunun tam üzerinde durmasaydı tabi. Otoriter baba,amcalar,abiler,sümsük koca en sonunda da erkek çocuklar...Gerçekten büyük talihsizlik. Bizim toplum olarak en büyük yanlışımız; kadını en üretken,en diri çağında koca evine gömmektir. Bu konuya yine döneceğim.. Bir gün teyzemle sohbet ederken dedi ki: ''seni hep annene benzetiyorum, dış görünüş olarak değil ama ruhun tıpatıp aynı.Ablan vicdan ve kurnazlık olarak babana,yüz olarak annene benzerken, sen babanın tipini,annenin dünya görüşünü,merhametini kopyalamışsın''. Önce yanında ki,yöresinde ki insanları,hayvanları,her varlığı, her zerreyi düşünen,her koşulda affeden,yardıma koşan, kalbinde hiç tükenmeyecek kocaman bir sevgi barındıran,evrene bunu dağıtan, kirli dünyamızla gayet uyumsuz kişileriz. Şu içinde bulunduğumuz gerçeklik bizi çabucak yutuyor, kolayca kırılıp hayata küsebiliyoruz. Zarif ve içtenlikle davranırken bundan yoksun insanlar sizi sömürüp, hükmetmeye başlıyor. Sizin bu aptalca mutluluğunuz,umudunuz hep garip geliyor onlara, durdukları hayat penceresi o kadar puslu ki, sizin ne gördüğünüzü merak edip göremeyince de yok etmeye çalışıyorlar! ''ne var diyorlar orada? ne gördün de böylesine özgürsün,neşe saçıyorsun? ne var orada bize de göster!'' Annem galiba bu durumu erkenden fark edip, dünyadan vazgeçti. Keşke yapabilseydim... Ben geçemedim, kalıp her acıyı tatmayı yeğledim. Annemin bu ileri görüşü bir yerde daha ortaya çıktı.Anlatacağım...
Size anlattığım o korkunç kıştan sonra annemle babamı pek görmedim. Öğrendiğime göre, son doğumunu o yıl yapan annem çok hastaydı ve doktor doktor dolaşıyorlardı. Çocukken çok az şeyi fark edersiniz; fakirliği,zenginliği,zamanı,ölümü,aileyi,eşyaları,rüyayı,gerçeği tam ayırt edemezsiniz. Çocuk için önemli olanlar; oyun,sevgi,uyku,güven,hayal dünyası,yemek,çikolata,oyuncak vs dir. Ben oyun oynarken etrafımda zaman akıp geçiyor,bebekler doğuyor,yaşlılar ölüyor,hükumetler devriliyor,uzaya çıkılıyor,aşklar bitiyor,evrimimiz devam ediyordu. Oyun oynarken büyüyordum, büyüdükçe oyunların içeriği değişiyordu,anlamıyordum. Bir gün yeni oyun icat etmiştim ki annem öldü. Uzun süre bizden uzak olan anne babam eve dönmüştü, köyde yaşamanın gerekliliklerinden olan ekmek yapma işiyle uğraşıyordu beyliğimizin kadın üyeleri. Galiba dedikodu almış başını gidiyordu, annemin bu tip konularla ilgilenmediğini öğrenmiştim. Elimde küçük bir sopayla hamur açmaya uğraşıyordum, kadınların yaptığı gibi olmuyordu ve sinirleniyordum. Annem elinde bir kapla ayağa kalktı ve çeşmeye doğru yürümeye başladı,yaptığım işi becerememenin hıncıyla olsa gerek peşine takıldım. Eğildi hamurlu ellerini yıkamaya başladı, ben bu sefer suda yeni oyun icat etmiştim. En son gördüklerim; avuçlarını birleştirip suyla dolduruyor, kaynaktan gelen ince kum tanelerini görüyorum,ağzına götürüyor,içişini izliyorum,suyun boğazından geçişi ne enteresan! Damarlarına,hücrelerine dağılıyor moleküller, oradan nazik kalbine sızıyor, hayat veriyorken bu sefer alıyor sanki kutsal suyumuz. Ulaştığı her hücreyi bilinmezliğe çağırıyor, ruhuna varıp Haydi! diyor gidelim, milyonlarca yıldır dünyada dönüp duran; kah yağmur kah deniz kah bulut olarak karşımıza çıkan suyumuz annemin bu hayattan aldığı son şey oluyor. Sanırım en son gördüğü kişi de benim.. Suyunu içer içmez yere yuvarlanıyor,çeşmenin önünde ki çamurların içine. Beni kaplayan müthiş korkuyla bir adım geriye sıçrıyorum önce, annem düştü sanıyorum sonra yanına yaklaşıp çamura bulanmış örtüsünü alıyorum (hala öyle çamurlu olarak duruyor). Gözleri kapalı,vücudu hareketsiz,sessiz,güzel,güçlü,bana hayat veren kadın öylece yatıyor. Çığlıklar duyuyorum, annemin yüzüne bakıyorum uyanır umuduyla, biri saçları rüzgarda savrularak bana doğru koşuyor, ağlamaya başlıyorum,kucaklıyorlar, hala dönüp bakıyorum; kalkar şimdi,uyanır uykusundan kadınım..ben ne zaman ağlasam yanımdadır, her canım acıdığında koşar gelir,ben var oldukça vardır, hayat bağım, beni asla terk etmez,nefesim,yüreğim o,elimi bırakmaz hiç...o kadar çok ağlıyorum ki durduramıyorlar, ölüm ne demek?
Gözlerimi açtığımda şöyle bir sahneyle karşılaşıyorum; evimizin önü,tahtadan bir sedirde annem çırılçıplak yatıyor, bir adam su döküp yıkıyor! Su su annemi öldüren su! Yapmayın diyorum annemi su öldürdü,dökmeyin! Ağlıyorum.. gözlerimi kapatıyorum yeniden. Bu olaydan yaklaşık 15 yıl sonra gelip göreceğim mezara gömüyorlar ruhumu, ölümü öğreniyorum.
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder