25 Mayıs 2016 Çarşamba

KADINDAN ERKEK - ERKEKTEN KADIN




       Zeki Müren, Edisun, Bülent Ersoy ve daha niceleri




     Zeki Müren! Sevgili paşamız, o muhteşem ses, nağme, zarafet, saç, takılar, kıyafetler… Bir çocuğun aklında yer etmesi için fazlasıyla özelliği vardı ama ben korkmuştum onu ilk kez televizyonda gördüğümde. Nasıl korkmayayım? Sadece kafası, Grundig marka büyük ekranlı televizyonun tamamını kaplıyordu, ben ‘bu amca/teyze dev gibi! beni yutar’ diye düşündüğümü hatırlıyorum. ‘anne bu amca mı teyze mi’ diye sordum önce tabi ki! Zeki çocuktum J Cevap alamadığımı tahmin edersiniz, ben belli yaşa kadar Zeki Müren ve Bülent Ersoy konusunda cahil kaldım. Kimse onların eşcinsel ya da trans olduğunu anlatamadı, sorun bende değil yine onların zihniyetindeydi. Yaa kardeşim ben kimsenin yatak odasında kimle seviştiğini, fantezilerini merak etmiyorum banane, adam adamdan hoşlanıyorsa niye bu bana dert olsun ki! Kafama takılan şey, erkek sesi çıkarmasına rağmen takı takması makyaj yapmasıydı, tamam Barış Manço da bir sürü yüzük takıp saç uzatıyordu ama onun karısı ve çocukları vardı. Ya Bülent Ersoy’a ne demeli? Bir filminde Gülşen Bubikoğlu’yla sevgiliyken gerçek hayatta bir erkekle evleniyordu! Bunlar o sırada havuz problemlerinden bile zor konulardı, takmadım ama sevmedim o yıllarda ikisini de, şimdi bakmayın bu yazıyı yazarken Zeki Müren dinlediğime, bazı şeylerin değeri geç anlaşılıyor azizim! Zeki Müren’in siyah-beyaz filmlerini izlediğim de kibar güzel sesli bir salon erkeği olduğunu, TRT yayınında şarkı söylerken korkunç göründüğünü düşünürdüm. Saçları acayip gri renkte, kabarık, gözleri keskin ve tehditkâr, el hareketleri ana avrat düz gider tarzdaydı. Bazen niye bu kadar kavgacı olduğunu, hangi sevgiliden intikam aldığını ya da hangi aşkın onu böyle kedere, hırçınlığa sürüklediğini merak ederdim, kendimce bir senaryo yazardım bilinmedik hüznüne. Onun aşkını anlayamayan bir çapkın (kadın mı erkek mi onu tam şey etmiyordum) daldan dala konuyor, gezip tozup gününü gün ediyor bizim saf Zeki evde örgü örüp kahır besteleri yapıyordu. Sonra kıymet bilmeyen zat-ı muhteremin dönüp dolaşıp geldiği aşk, Zeki’nin ki oluyordu ama Zeki yoktu, Zeki gitmişti, nereye? Tahtalıköye! Çok örgü örmekten ve üzülmekten hastalanıp ölmüştü. Allah beni de kahretmesin bu nasıl senaryo lan, bütçesi düşük 3. sınıf Türk filmleri gibi! Yeteneksiz Ruhtzu… Gözleriyle beni yiyen Zeki Müren evimizin baş tacıydı, benim boyumda olan müzik setimizin alt kısmında bir sürü kaseti vardı, babam arada efkârlanınca dinler, uzaklara dalardı. Kime ‘gitmeeee sana muhtacım’ diyebileceğini hayal etmeye çalışırdım, öyle romantik sözler söyleyemeyecek kadar öküzdü çünkü. Zeki Müren’in bana ilk öğrettiği şey; insanlara karşı zarif olmaktı, öyle övgüler dizerdi öyle içten teşekkür ederdi ki yalan olsa bile inanırdınız. Ben biraz patavatsız bir çocuktum (hala biraz var) iki düşün bir konuş olayını pek yapamazdım, güm diye konuya dalar gereksiz yere insanları kırardım (şimdi öğrendim neyse ki). Niye bu kadar zarifti? Doğuştan mı yoksa ailesi mi öyle yetiştirmişti bilmiyorum ama bu hoş davranışı bize bulaştırmış olduğu için müteşekkirim efenim, saygılar efenim, bende size hayranım efenim, alkışlarınızla beni siz yarattınız efenim J. Bir süre sonra çıkmaz oldu televizyona, özel kanalların açıldığı dönemi az buçuk hatırlarım sanki onlar hayatımıza girdi birdenbire zarafet kayboldu ortadan. Tuhaf diziler magazinlerle doldu ortalık, dedikodu sevmeyen! modelde olduğum için pek ilgimi çekmedi bunlar. Bülent Ersoy o yıllarda daha baskın bir karakter oluverdi, ailemin eğlence/gazino düşkünlüğünü biliyorsunuz, evde en çok dinlenenler listesi; Türk Sanat müziği seslendiren herkes, Mozart, Modern Talking, Michael Jackson, Madonna, ud çalan gözlüklü bir adam (adını hatırlayamıyorum), İbrahim Tatlıses, Ricky Martin! Acayip bir karışım, felsefesi olmayan ailemin müzik zevki de yoktu belli ki. Niyeyse sürekli acı çekiyorlardı, en lüks semtte oturup, el âlemin sırtından geçinip, arabalarıyla Türkiye turu yapıyor ve 5 çocuğu trafik kazasında ölmüş insan gibi azap duyuyorlardı! Hiç anlamadım bu durumu ben o sıralar müziğe ve dansa âşık bir çocuktum, Michael’ı Madonna’yı izleyip onlar gibi dans etmeye çalışıyor, bir gün moonwalker ertesi gün Bonita oluyordum. Türkiye’nin ilk vj yi Sezen Cumhur Önal “çikolata renkli sanatçı, kadife sesli aşk kadını, popun kralı zart zurt diyerek televizyondan bana sunuyordu tüm bunları. Tarkan o yıllarda düğün salonunda çıkıyordu büyük ihtimalle J Ben acılı arabesk şarkılar hariç her şarkıyı ezberlemeye çalışıyordum, Michael’ın şarkılarına uydurduğum sözleri duysanız İngilizce lisanından soğursunuz, Madonna’nınkileri biraz biliyordum neyse ki. Robbie Williams, Freddie Mercury, Marc Anthony, Elton John’un ses tonları her zaman derinden etkiledi beni. Michael’ın dansını, Madonna’nın güzel yüzünü, Zeki Müren’in zarafetini ancak ölünce unutabilirim. Sonra bakmayın Balık Ayhan’a döndü de evden çıkamadı falan öylece öldü canım yaa… Bu tayfadan olmayan ama aklımda kalan diğer kişi Ediz Hun, ben onun adını yıllarca Edisun sandım her salak çocuk gibi. Aktör kavramının can bulmuş hali. Türk filmlerinde ki âşık adam rolünü o kadar iyi oynuyordu ki ben her filmde gerçekten o kadına vurgun olduğunu sanıyordum, bir yandan kızıyordum ‘adam bütün kadınları aynı sözlerle kandırıyor’ diye. Saçlarını yana ayırışı, temiz yüzü, sakin ses tonu, hüzünlü bakışı ile top listemde her zaman. Tabi yaşlanınca bir şey kalmadı ama olsun, gençliğine denk gelsem kesin benim kocam olurdu J




     





      Tarkan!!! Benim ilahım, yakışıklı prensim, sesi başka bir âlemden yankılanan pop starım… Bir çıktı televizyona hepimiz ona tapınmaya başladık, buradan 90’lara bakınca bir halta benzemiyor biliyorum ama siz bir de 80’lerden bakın olaya! Bizim için o sırada yakışıklılık, ses, dans, tarz demek Tarkan demekti. Ayrık dişleri komikti ama dağınık saçları, yeşil gözleri değişik bir hava veriyordu yakışıklı yüzüne, Kral tv de klipleri çıksın diye beklemekten çürüdük bee. En güzel albümlerini çıkardı o sırada prens, her şarkısını bilirim hatta bu ülkede herkes en az 2-3 şarkısını ezbere bilir bence. Görüntüsü yıllar içinde daha da doğallaşıp güzelleşti, arada şarkı tarzında değişiklikler yapsa da hep hoş karşılandı. Hala dinlerim tüm albümlerini ‘çaresiz mecbur bu veda’ derken ki bakışını hiç unutmam, ‘kuzu kuzu’ da ki dansını, ‘unuttu dediler’ de ki hüznü… Harbiye de konserine gitmiştim iki kere, yıkıldı ortalık. Ben bir insanın tek kaş işaretiyle binlerce kişiyi peşinden sürükleyebileceğini o gün öğrendim. Kendini yerden yere vuran kızlar vardı ayol, ben yanımda sevgilim olmasa belki sahneye atlardım o kadar J Parti kursa oy vereni çok olur benden söylemesi, belki ilerleyen yüzyıllarda bu bölgenin peygamberi diye anılır tabi din falan kalırsa o zamana kadar… Birileri takmıştı bir ara Tarkan eşcinsel cart curt diye yaa kardeşim insanın sanatı başka bir şey cinsel tercihleri başka bir şey, size neeeee! Benim için Zeki Müren, Bülent Ersoy ya da Freddi Mercury’nin tercihleri önemli değil, sadece çocukken bu olayı ayırt etmem zordu ve öğretilmesi gerekiyordu. Eğer sağlıklı şekilde farkları anlatsalardı yıllarca bocalamak zorunda kalmayacaktım ‘hııı böyleymiş’ deyip kabullenecektim, anlatılmayınca zor oluyor ve daha çok merak ediliyor çocuklar tarafından, bilin yani.


   Bülent Ersoy’un durumuna dönecek olursam; şimdi bu kadından erkek ya da erkekten kadın, sesi güzel ama tarzım değil. Görüntüsüyle ilgili bir sorunu var sanırım, her an Star Wars setine konuk oyuncu olacakmış gibi bir hali var. Benim için bir sorun yok hafta da bir bilemedin iki kere televizyonu ya açarım ya açmam, karşılaşma olasılığımız çok düşük, peki kendisi kendisiyle karşılaşınca ne yapıyor? Bir aynanın önünden geçerken ya da camdan yansımasını görünce ne düşünüyor? İnsan dış görüntüsünden bu kadar nefret edince mi başka bir şeye dönüşme ihtiyacı hissediyor? Doğal haliyle barışık değilmiş hissi uyandırıyor bende, kadın halini mi beğenmedi acaba? Karşılaşma demişken iş yeri sahibi abimin müşterisiydi bir ara, makyajsız görüntüsü yüzünden gece uyuyamadığını söylerdi, o zamanlar komik bulurdum ama şimdi bir yetişkin olarak düşününce içimde yukarı da sorduğum sorular dolaşır oldu. Onları bu şekillere girmeye yönlendiren neydi? Hisleri mi içgüdüleri mi? Eğer yaşasaydı Zeki Müren’le bu konuyu tartışmak isterdim, Bülent Ersoy’la konuşulmaz malum, kadın şarkı söylerken komple saz ekibini yutacakmış gibi asabi, ateş püskürüyor üzerlerine doğru! Ben olsam altıma işerim korkudan J



      Çocukluğumun karakterleri, o zamanlar anlamıyordum ama seviyordum onları. İyi ki dünyaya gelmişsiniz, müziği ve ünlü olmanın o müthiş ağırlığını tercih etmişsiniz teşekkür ederim. Hücrelerime işleyen sesinizi, dansınızı ve zarafetinizi diğer neslime aktaracağım söz veriyorum, sevgiler…

  


















Hiç yorum yok:

Yorum Gönder