Zeki Müren, Edisun, Bülent Ersoy ve daha niceleri
Zeki Müren! Sevgili paşamız, o muhteşem ses, nağme,
zarafet, saç, takılar, kıyafetler… Bir çocuğun aklında yer etmesi için
fazlasıyla özelliği vardı ama ben korkmuştum onu ilk kez televizyonda
gördüğümde. Nasıl korkmayayım? Sadece kafası, Grundig marka büyük ekranlı
televizyonun tamamını kaplıyordu, ben ‘bu amca/teyze dev gibi! beni yutar’ diye
düşündüğümü hatırlıyorum. ‘anne bu amca mı teyze mi’ diye sordum önce tabi ki!
Zeki çocuktum J Cevap alamadığımı
tahmin edersiniz, ben belli yaşa kadar Zeki Müren ve Bülent Ersoy konusunda
cahil kaldım. Kimse onların eşcinsel ya da trans olduğunu anlatamadı, sorun
bende değil yine onların zihniyetindeydi. Yaa kardeşim ben kimsenin yatak
odasında kimle seviştiğini, fantezilerini merak etmiyorum banane, adam adamdan
hoşlanıyorsa niye bu bana dert olsun ki! Kafama takılan şey, erkek sesi
çıkarmasına rağmen takı takması makyaj yapmasıydı, tamam Barış Manço da bir
sürü yüzük takıp saç uzatıyordu ama onun karısı ve çocukları vardı. Ya Bülent
Ersoy’a ne demeli? Bir filminde Gülşen Bubikoğlu’yla sevgiliyken gerçek hayatta
bir erkekle evleniyordu! Bunlar o sırada havuz problemlerinden bile zor
konulardı, takmadım ama sevmedim o yıllarda ikisini de, şimdi bakmayın bu
yazıyı yazarken Zeki Müren dinlediğime, bazı şeylerin değeri geç anlaşılıyor
azizim! Zeki Müren’in siyah-beyaz filmlerini izlediğim de kibar güzel sesli bir
salon erkeği olduğunu, TRT yayınında şarkı söylerken korkunç göründüğünü düşünürdüm.
Saçları acayip gri renkte, kabarık, gözleri keskin ve tehditkâr, el hareketleri
ana avrat düz gider tarzdaydı. Bazen niye bu kadar kavgacı olduğunu, hangi
sevgiliden intikam aldığını ya da hangi aşkın onu böyle kedere, hırçınlığa
sürüklediğini merak ederdim, kendimce bir senaryo yazardım bilinmedik hüznüne.
Onun aşkını anlayamayan bir çapkın (kadın mı erkek mi onu tam şey etmiyordum)
daldan dala konuyor, gezip tozup gününü gün ediyor bizim saf Zeki evde örgü
örüp kahır besteleri yapıyordu. Sonra kıymet bilmeyen zat-ı muhteremin dönüp
dolaşıp geldiği aşk, Zeki’nin ki oluyordu ama Zeki yoktu, Zeki gitmişti,
nereye? Tahtalıköye! Çok örgü örmekten ve üzülmekten hastalanıp ölmüştü. Allah
beni de kahretmesin bu nasıl senaryo lan, bütçesi düşük 3. sınıf Türk filmleri
gibi! Yeteneksiz Ruhtzu… Gözleriyle beni yiyen Zeki Müren evimizin baş tacıydı,
benim boyumda olan müzik setimizin alt kısmında bir sürü kaseti vardı, babam
arada efkârlanınca dinler, uzaklara dalardı. Kime ‘gitmeeee sana muhtacım’
diyebileceğini hayal etmeye çalışırdım, öyle romantik sözler söyleyemeyecek
kadar öküzdü çünkü. Zeki Müren’in bana ilk öğrettiği şey; insanlara karşı zarif
olmaktı, öyle övgüler dizerdi öyle içten teşekkür ederdi ki yalan olsa bile
inanırdınız. Ben biraz patavatsız bir çocuktum (hala biraz var) iki düşün bir
konuş olayını pek yapamazdım, güm diye konuya dalar gereksiz yere insanları
kırardım (şimdi öğrendim neyse ki). Niye bu kadar zarifti? Doğuştan mı yoksa
ailesi mi öyle yetiştirmişti bilmiyorum ama bu hoş davranışı bize bulaştırmış olduğu
için müteşekkirim efenim, saygılar efenim, bende size hayranım efenim,
alkışlarınızla beni siz yarattınız efenim J.
Bir süre sonra çıkmaz oldu televizyona, özel kanalların açıldığı dönemi az
buçuk hatırlarım sanki onlar hayatımıza girdi birdenbire zarafet kayboldu ortadan.
Tuhaf diziler magazinlerle doldu ortalık, dedikodu sevmeyen! modelde olduğum
için pek ilgimi çekmedi bunlar. Bülent Ersoy o yıllarda daha baskın bir
karakter oluverdi, ailemin eğlence/gazino düşkünlüğünü biliyorsunuz, evde en çok
dinlenenler listesi; Türk Sanat müziği seslendiren herkes, Mozart, Modern
Talking, Michael Jackson, Madonna, ud çalan gözlüklü bir adam (adını
hatırlayamıyorum), İbrahim Tatlıses, Ricky Martin! Acayip bir karışım, felsefesi
olmayan ailemin müzik zevki de yoktu belli ki. Niyeyse sürekli acı
çekiyorlardı, en lüks semtte oturup, el âlemin sırtından geçinip, arabalarıyla
Türkiye turu yapıyor ve 5 çocuğu trafik kazasında ölmüş insan gibi azap
duyuyorlardı! Hiç anlamadım bu durumu ben o sıralar müziğe ve dansa âşık bir
çocuktum, Michael’ı Madonna’yı izleyip onlar gibi dans etmeye çalışıyor, bir
gün moonwalker ertesi gün Bonita oluyordum. Türkiye’nin ilk vj yi Sezen Cumhur
Önal “çikolata renkli sanatçı, kadife sesli aşk kadını, popun kralı zart zurt
diyerek televizyondan bana sunuyordu tüm bunları. Tarkan o yıllarda düğün
salonunda çıkıyordu büyük ihtimalle J Ben
acılı arabesk şarkılar hariç her şarkıyı ezberlemeye çalışıyordum, Michael’ın
şarkılarına uydurduğum sözleri duysanız İngilizce lisanından soğursunuz, Madonna’nınkileri
biraz biliyordum neyse ki. Robbie Williams, Freddie Mercury, Marc Anthony,
Elton John’un ses tonları her zaman derinden etkiledi beni. Michael’ın dansını,
Madonna’nın güzel yüzünü, Zeki Müren’in zarafetini ancak ölünce unutabilirim. Sonra
bakmayın Balık Ayhan’a döndü de evden çıkamadı falan öylece öldü canım yaa… Bu
tayfadan olmayan ama aklımda kalan diğer kişi Ediz Hun, ben onun adını yıllarca
Edisun sandım her salak çocuk gibi. Aktör kavramının can bulmuş hali. Türk
filmlerinde ki âşık adam rolünü o kadar iyi oynuyordu ki ben her filmde
gerçekten o kadına vurgun olduğunu sanıyordum, bir yandan kızıyordum ‘adam bütün
kadınları aynı sözlerle kandırıyor’ diye. Saçlarını yana ayırışı, temiz yüzü,
sakin ses tonu, hüzünlü bakışı ile top listemde her zaman. Tabi yaşlanınca bir
şey kalmadı ama olsun, gençliğine denk gelsem kesin benim kocam olurdu J
Bülent Ersoy’un durumuna dönecek olursam;
şimdi bu kadından erkek ya da erkekten kadın, sesi güzel ama tarzım değil. Görüntüsüyle
ilgili bir sorunu var sanırım, her an Star Wars setine konuk oyuncu olacakmış
gibi bir hali var. Benim için bir sorun yok hafta da bir bilemedin iki kere
televizyonu ya açarım ya açmam, karşılaşma olasılığımız çok düşük, peki kendisi
kendisiyle karşılaşınca ne yapıyor? Bir aynanın önünden geçerken ya da camdan
yansımasını görünce ne düşünüyor? İnsan dış görüntüsünden bu kadar nefret
edince mi başka bir şeye dönüşme ihtiyacı hissediyor? Doğal haliyle barışık
değilmiş hissi uyandırıyor bende, kadın halini mi beğenmedi acaba? Karşılaşma
demişken iş yeri sahibi abimin müşterisiydi bir ara, makyajsız görüntüsü
yüzünden gece uyuyamadığını söylerdi, o zamanlar komik bulurdum ama şimdi bir
yetişkin olarak düşününce içimde yukarı da sorduğum sorular dolaşır oldu.
Onları bu şekillere girmeye yönlendiren neydi? Hisleri mi içgüdüleri mi? Eğer
yaşasaydı Zeki Müren’le bu konuyu tartışmak isterdim, Bülent Ersoy’la konuşulmaz
malum, kadın şarkı söylerken komple saz ekibini yutacakmış gibi asabi, ateş
püskürüyor üzerlerine doğru! Ben olsam altıma işerim korkudan J
Çocukluğumun karakterleri,
o zamanlar anlamıyordum ama seviyordum onları. İyi ki dünyaya gelmişsiniz,
müziği ve ünlü olmanın o müthiş ağırlığını tercih etmişsiniz teşekkür ederim.
Hücrelerime işleyen sesinizi, dansınızı ve zarafetinizi diğer neslime
aktaracağım söz veriyorum, sevgiler…
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder