3 Haziran 2016 Cuma

EVLATLIK GENÇLİK

        



       Hâkim Amca Kurtar Beni Bunlardan!



     Niye mahkeme, avukat, hakim çünkü Ruhtzu ailenin evladı da o yüzden! Üvey ailem benim lanetli olduğuma inanıyordu, cahillik böyle bir şey işte. Asla kendilerinde bir kusur bir eksiklik aramıyorlardı, ne oluyorsa sorumlusu tamamen bendim. Sanırım hayat boyu en sık yaptığımız yanlışlardan biri bu; hatayı en yakınımızda ki birine yükleyip, kendini temize çıkarmak! Kocam bana bunu yaptı, sevgilim şöyle yaptı, patron işten attı, hoca sınıfta bıraktı falan filan… Peki, sen ne yaptın tüm bunlar olurken elin kolun bağlı oturmadın herhalde, bir katkın oldu o olaylarda değil mi? Ben de benim olayımda katkım olmadığını iddia edemem illa ki oldu tek savunacağım şey ‘küçük bir çocuktum’.



       Gerzek ailemin olayına gelirsek; Alman hükümeti binlerce marklık borç çıkarmıştı ve babam götü yanmış kedi gibi dolanıyordu. Üstüne bir de ceza çekecek ya da o cezayı paraya çevirttirecekti mal! Sebebi ise ilk karısının ölümünü bildirmemiş, oradan aldığı malullük maaşını yıllar boyunca çatır çatır yemiş ve her olayda olduğu gibi gerçek bir gün ortaya çıkmıştı. Nasıl oluyordu da tüm bu olaylar benim yüzümden oluyordu o sıralar anlayamıyordum. Şimdi anlıyorum cancağızım; kullandığın her şey insan ya da meta her neyse o kullanılmaz hale gelince nefret uyandırıyor, tiksiniyorsun ondan, sen hala kullanmak istiyorsun ama evrende ki garip düzen ya da karma! buna izin vermiyor. Evde kaos başladığında ezberimde olan davranış şekilleri de hemen başlardı, hak etmediğim cezalar, dayak, okula göndermemeler, aç bırakılma, tuvalete kilitleme… Bunlar arka arkaya sıralanınca bilirdim ki bir şey olmuş. Hiçbir zaman bilemezdim gerçekte ne olduğunu, kimse açıklama yapmazdı bana. Ben mal gibi eziyetimi çeker ağlar sızlar yalvarırdım, ben onların kefaretiydim, yer içer gezer en lüks kıyafetleri giyer ve sonra beni dövüp rahatlarlardı. Onların dünyasında ben önemsiz bir varlıktım, bir gün evden attılar… Saatlerce sokaklarda dolaşıp geri geldim o kapıya, çok korkunçtu gidecek hiçbir yerim yoktu! Dünya! o uçsuz bucaksız gibi görünen koskocaman dünya da başka sığınağım yoktu ya sokakta ölecektim ya da evde eziyet çekerken. Bana sunulan tüm seçenekler bunlardan ibaretti, çocuktum ve ağlayarak o nefret ettiğim kapının bana açılmasını bekliyordum. Aklım bana hiç çözüm üretmiyordu, buradan kurtulmak için yılların geçmesi, reşit olmam ve haklarımı savunuyor hale gelmem gerekti. “Niye diyordum niye ceza aldım şimdi, bir şey yapmadım ki ben” “daha ne yapacaksın” diyordu kadın “senin yüzünden huzurumuz kalmadı, paramızın bereketi gitti”. Şimdi, ‘civciv beyinli orospu evladı kadın! Çocuk yaşta bir bireyin bunları yapmasına imkân yok, sen bir yerde haksızlık yaptın ya da sana ait olmayan bir şeyleri elde ettin, o yüzden bunlar başına geldi!’ diyemediğim için dayak yiyip ağlıyordum. Keşke ‘kelebek etkisi’ gerçek olsaydı dediğim zamanlar oldu, arada iyi ki yaşamışım bunları dediklerim de oldu tabi… Neyse olaya döneyim, ben o sırada bunların yaşandığını bilmiyordum ama yıllar sonra yine dayım aydınlattı konuyu; borcun altından kalkamayacağını anlayan az zeki babam alman hükümetine dilekçe üzerine dilekçe yazar. Meşhur Almancasıyla döktürür de döktürür ve çok zeki kurumları kandırabileceğini zanneder. Her seferinde ret yanıtı alan ve hapis yolu görünen bıbıcım son çare olarak avukat biriyle ahbap olur, insanları kullanma yeteneğini sergileyerek adama meseleyi açar, avukatta mal değil tabi bundan biraz para alır ve işi çözeceğim der. Çözemez! Çünkü orası koyundan bozma insanların yaşadığı bir ülke değil, adalet hep yerini bulur, hâkimler rüşvet yemez ve ceza yolu açılır. Güç bela ‘yanlış anlaşıldık aman bize merhamet’ diye yalvarırlar da iki dangalak son anda yırtar, köylü kurnazlığı sökmez. Babam alman hükümetine tekrar dilekçe yazar cezayı ikiye böldürür, avukata verdiği parayı da geri ister “sen çözemedin boş yere bir de arayı bozdun” diye. Avukat mal babama “her işin bir fıtratı olduğunu, kazanmak kadar kaybetmenin de riski” cart curt der yani nah çekip parayı ödemez. Babam eli sikinde geri döner eve ve beni dövüp rahatlar. Almanlar para diye sıkıştırır gider borç bulur birinden gönderir sonra eve gelip beni tuvalete kapatır ve rahatlar. Sonra ikinci taksit gelir, arabasını satar, karısının altınlarını satar bir de kur farkından dolayı binlerce mark zarar eder ama yine de gönderir, eve gelip beni dövdüğünü söylememe gerek yok herhalde… Beni o sırada okuldan almaya karar verdiler, haa bu arada okula gittiğim sürece Almanya’dan maaş aldığımı söylemiş miydim? Bahaneleri derslerimin zayıf olmasıydı! İlköğretim sistemli bir okulda olduğum için 5. Sınıftan direkt 6’ya geçmiştim. Dersler çok zorlaşmıştı ve ev işi yapmaktan ders çalışmaya vakit bulamıyordum. Onlar para yüzünden okulu bıraktıracaklardı büyük ihtimal, sonra niyeyse vazgeçti babam. Üvey annem çok diretti hatta okul kıyafetleri alınırken falan büyük olay çıktı evde, babam sanırım maaşı hesaplayıp daha karlı olacağını falan düşünmüştü. Ama annem bu konuda ki isteği yerine getirilmediği için olsa gerek ne zaman elime kitap alsam bir iş buyurdu, derse oturuyordum evi temizletiyordu, yazılım var çalışmam lazım, cam sildiriyordu ve dışarda yağmur yağması bir engel değildi. İnsan zekâsı bir tuhaftır ne yasaksa onu yapmaya meyillidir, komşu çocukları arasında sırf ders çalışsın daha başarılı olsun diye çabalayan aileler vardı. Dershaneler, özel hocalar, ödüllendirme her şey ayaklarına seriliyordu ama başarısızdı hepsi. Ben ortalamaya göre başarılıydım aslında, derslerim zayıf falan değildi bu salaklar karnede 3 ya da 4 görünce “tembelsin” diyorlardı. Ders çalışmak için bir taktik geliştirmiştim; gece onlar yatıncaya kadar uyumuş numarası yapıyordum sonra kalkıp ders çalışıyordum ya da sabah daha erken kalkıp çalışıyordum. Arkadaşlarım arasında kolejli olanlar ya da ders çalışsın diye aileleri tarafından pohpohlananlar sınıfı zar zor geçiyordu. Galiba o sıralar okulun tek kurtuluş olduğunu biliyordum da ondan asılıyordum derslere, yasak olması da beni yönlendirmiş olabilir. En sinir olduğum olay elime ne zaman bir kitap alsam bıraktırıyorlardı. Yaa hadi övüneyim biraz gerçekten zeki bir çocuktum, meraklıydım ve bilgi alabilmek için ölüyordum, sürekli soru soruyordum aklı başında büyüklere. Mesela öğretmen dayım ve yengem korkunç zekâmın farkındaydı ve desteklenirse çok başarılı olacağımı defalarca söylediler bizim mallara. Ama ne çare! mal olmak bunu gerektiriyordu, anlamadılar… Ben ansiklopedileri karıştırdıkça onlar yer sildirdi, ben kitap okudukça onlar çay istedi, çocuk baktırdı ve müthiş zekâm böylece telef edildi. Adım adım ergenliğe doğru gidiyordum, hocalarım sorunlu olduğumun farkındaydı, dayım bazılarıyla görüşmüş aile durumunu ucundan çıtlatmış ve benim üzerime düşmelerini rica etmiş. Bir gün çok sevdiğim edebiyat hocam gelip dedi ki “kızım sen sözlüye çalışamadığın günleri söyle bana çaktırmadan, o hafta kaldırmam başka zaman yaparız”. Gözlerim doldu lan L neredeyse hocama sarılıp ağlayacaktım, onlar öyle dedikçe daha çok çalıştım. İnkâr edemem iyi insanlar da çıktı yoluma hem de çok çok iyi…


  

    Bilmem kaçıncı hayat dersindeyim, bu olayları öğrendiğim zaman ohh iyi olmuş diyemedim, sadece orada ki kendi rolümü sorguladım. Ben olmasam evet bunların hiçbiri olmayacaktı ama almışlardı işte ailemden. Onların seçimi de buydu bence, o parayı almaya devam edip etmemekte seçimleriydi ama dedim ya bir şeyi elde ederken hak edip etmediğimizi düşünmek lazım. Tuhaf bir adalet sistemi var hep var olacak, sen nerede ne yaptığına iyi bak. Karman gelip bulacak seni, seni seni evet seni…







Hiç yorum yok:

Yorum Gönder