Hâkim Amca
Kurtar Beni Bunlardan!
Niye mahkeme, avukat, hakim çünkü
Ruhtzu ailenin evladı da o yüzden! Üvey ailem benim lanetli olduğuma
inanıyordu, cahillik böyle bir şey işte. Asla kendilerinde bir kusur bir
eksiklik aramıyorlardı, ne oluyorsa sorumlusu tamamen bendim. Sanırım hayat
boyu en sık yaptığımız yanlışlardan biri bu; hatayı en yakınımızda ki birine
yükleyip, kendini temize çıkarmak! Kocam bana bunu yaptı, sevgilim şöyle yaptı,
patron işten attı, hoca sınıfta bıraktı falan filan… Peki, sen ne yaptın tüm
bunlar olurken elin kolun bağlı oturmadın herhalde, bir katkın oldu o olaylarda
değil mi? Ben de benim olayımda katkım olmadığını iddia edemem illa ki oldu tek
savunacağım şey ‘küçük bir çocuktum’.
Gerzek ailemin
olayına gelirsek; Alman hükümeti binlerce marklık borç çıkarmıştı ve babam götü
yanmış kedi gibi dolanıyordu. Üstüne bir de ceza çekecek ya da o cezayı paraya
çevirttirecekti mal! Sebebi ise ilk karısının ölümünü bildirmemiş, oradan
aldığı malullük maaşını yıllar boyunca çatır çatır yemiş ve her olayda olduğu
gibi gerçek bir gün ortaya çıkmıştı. Nasıl oluyordu da tüm bu olaylar benim
yüzümden oluyordu o sıralar anlayamıyordum. Şimdi anlıyorum cancağızım;
kullandığın her şey insan ya da meta her neyse o kullanılmaz hale gelince
nefret uyandırıyor, tiksiniyorsun ondan, sen hala kullanmak istiyorsun ama
evrende ki garip düzen ya da karma! buna izin vermiyor. Evde kaos başladığında
ezberimde olan davranış şekilleri de hemen başlardı, hak etmediğim cezalar,
dayak, okula göndermemeler, aç bırakılma, tuvalete kilitleme… Bunlar arka
arkaya sıralanınca bilirdim ki bir şey olmuş. Hiçbir zaman bilemezdim gerçekte
ne olduğunu, kimse açıklama yapmazdı bana. Ben mal gibi eziyetimi çeker ağlar
sızlar yalvarırdım, ben onların kefaretiydim, yer içer gezer en lüks
kıyafetleri giyer ve sonra beni dövüp rahatlarlardı. Onların dünyasında ben
önemsiz bir varlıktım, bir gün evden attılar… Saatlerce sokaklarda dolaşıp geri
geldim o kapıya, çok korkunçtu gidecek hiçbir yerim yoktu! Dünya! o uçsuz
bucaksız gibi görünen koskocaman dünya da başka sığınağım yoktu ya sokakta
ölecektim ya da evde eziyet çekerken. Bana sunulan tüm seçenekler bunlardan
ibaretti, çocuktum ve ağlayarak o nefret ettiğim kapının bana açılmasını
bekliyordum. Aklım bana hiç çözüm üretmiyordu, buradan kurtulmak için yılların
geçmesi, reşit olmam ve haklarımı savunuyor hale gelmem gerekti. “Niye diyordum
niye ceza aldım şimdi, bir şey yapmadım ki ben” “daha ne yapacaksın” diyordu
kadın “senin yüzünden huzurumuz kalmadı, paramızın bereketi gitti”. Şimdi, ‘civciv
beyinli orospu evladı kadın! Çocuk yaşta bir bireyin bunları yapmasına imkân
yok, sen bir yerde haksızlık yaptın ya da sana ait olmayan bir şeyleri elde
ettin, o yüzden bunlar başına geldi!’ diyemediğim için dayak yiyip ağlıyordum. Keşke
‘kelebek etkisi’ gerçek olsaydı dediğim zamanlar oldu, arada iyi ki yaşamışım
bunları dediklerim de oldu tabi… Neyse olaya döneyim, ben o sırada bunların
yaşandığını bilmiyordum ama yıllar sonra yine dayım aydınlattı konuyu; borcun
altından kalkamayacağını anlayan az zeki babam alman hükümetine dilekçe üzerine
dilekçe yazar. Meşhur Almancasıyla döktürür de döktürür ve çok zeki kurumları
kandırabileceğini zanneder. Her seferinde ret yanıtı alan ve hapis yolu görünen
bıbıcım son çare olarak avukat biriyle ahbap olur, insanları kullanma
yeteneğini sergileyerek adama meseleyi açar, avukatta mal değil tabi bundan
biraz para alır ve işi çözeceğim der. Çözemez! Çünkü orası koyundan bozma
insanların yaşadığı bir ülke değil, adalet hep yerini bulur, hâkimler rüşvet
yemez ve ceza yolu açılır. Güç bela ‘yanlış anlaşıldık aman bize merhamet’ diye
yalvarırlar da iki dangalak son anda yırtar, köylü kurnazlığı sökmez. Babam
alman hükümetine tekrar dilekçe yazar cezayı ikiye böldürür, avukata verdiği
parayı da geri ister “sen çözemedin boş yere bir de arayı bozdun” diye. Avukat
mal babama “her işin bir fıtratı olduğunu, kazanmak kadar kaybetmenin de riski”
cart curt der yani nah çekip parayı ödemez. Babam eli sikinde geri döner eve ve
beni dövüp rahatlar. Almanlar para diye sıkıştırır gider borç bulur birinden
gönderir sonra eve gelip beni tuvalete kapatır ve rahatlar. Sonra ikinci taksit
gelir, arabasını satar, karısının altınlarını satar bir de kur farkından dolayı
binlerce mark zarar eder ama yine de gönderir, eve gelip beni dövdüğünü
söylememe gerek yok herhalde… Beni o sırada okuldan almaya karar verdiler, haa
bu arada okula gittiğim sürece Almanya’dan maaş aldığımı söylemiş miydim?
Bahaneleri derslerimin zayıf olmasıydı! İlköğretim sistemli bir okulda olduğum
için 5. Sınıftan direkt 6’ya geçmiştim. Dersler çok zorlaşmıştı ve ev işi
yapmaktan ders çalışmaya vakit bulamıyordum. Onlar para yüzünden okulu
bıraktıracaklardı büyük ihtimal, sonra niyeyse vazgeçti babam. Üvey annem çok
diretti hatta okul kıyafetleri alınırken falan büyük olay çıktı evde, babam
sanırım maaşı hesaplayıp daha karlı olacağını falan düşünmüştü. Ama annem bu
konuda ki isteği yerine getirilmediği için olsa gerek ne zaman elime kitap
alsam bir iş buyurdu, derse oturuyordum evi temizletiyordu, yazılım var
çalışmam lazım, cam sildiriyordu ve dışarda yağmur yağması bir engel değildi. İnsan
zekâsı bir tuhaftır ne yasaksa onu yapmaya meyillidir, komşu çocukları arasında
sırf ders çalışsın daha başarılı olsun diye çabalayan aileler vardı.
Dershaneler, özel hocalar, ödüllendirme her şey ayaklarına seriliyordu ama
başarısızdı hepsi. Ben ortalamaya göre başarılıydım aslında, derslerim zayıf
falan değildi bu salaklar karnede 3 ya da 4 görünce “tembelsin” diyorlardı.
Ders çalışmak için bir taktik geliştirmiştim; gece onlar yatıncaya kadar uyumuş
numarası yapıyordum sonra kalkıp ders çalışıyordum ya da sabah daha erken
kalkıp çalışıyordum. Arkadaşlarım arasında kolejli olanlar ya da ders çalışsın
diye aileleri tarafından pohpohlananlar sınıfı zar zor geçiyordu. Galiba o
sıralar okulun tek kurtuluş olduğunu biliyordum da ondan asılıyordum derslere,
yasak olması da beni yönlendirmiş olabilir. En sinir olduğum olay elime ne
zaman bir kitap alsam bıraktırıyorlardı. Yaa hadi övüneyim biraz gerçekten zeki
bir çocuktum, meraklıydım ve bilgi alabilmek için ölüyordum, sürekli soru
soruyordum aklı başında büyüklere. Mesela öğretmen dayım ve yengem korkunç
zekâmın farkındaydı ve desteklenirse çok başarılı olacağımı defalarca
söylediler bizim mallara. Ama ne çare! mal olmak bunu gerektiriyordu,
anlamadılar… Ben ansiklopedileri karıştırdıkça onlar yer sildirdi, ben kitap
okudukça onlar çay istedi, çocuk baktırdı ve müthiş zekâm böylece telef edildi. Adım adım ergenliğe doğru gidiyordum, hocalarım sorunlu olduğumun farkındaydı, dayım bazılarıyla görüşmüş aile
durumunu ucundan çıtlatmış ve benim üzerime düşmelerini rica etmiş. Bir gün çok
sevdiğim edebiyat hocam gelip dedi ki “kızım sen sözlüye çalışamadığın günleri
söyle bana çaktırmadan, o hafta kaldırmam başka zaman yaparız”. Gözlerim doldu
lan L neredeyse hocama sarılıp ağlayacaktım, onlar
öyle dedikçe daha çok çalıştım. İnkâr edemem iyi insanlar da çıktı yoluma hem
de çok çok iyi…
Bilmem kaçıncı
hayat dersindeyim, bu olayları öğrendiğim zaman ohh iyi olmuş diyemedim, sadece
orada ki kendi rolümü sorguladım. Ben olmasam evet bunların hiçbiri olmayacaktı
ama almışlardı işte ailemden. Onların seçimi de buydu bence, o parayı almaya
devam edip etmemekte seçimleriydi ama dedim ya bir şeyi elde ederken hak edip
etmediğimizi düşünmek lazım. Tuhaf bir adalet sistemi var hep var olacak, sen
nerede ne yaptığına iyi bak. Karman gelip bulacak seni, seni seni evet seni…
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder