30 Mart 2016 Çarşamba

EVLATLIK ÇOCUKLUK


                              Abla Bana Külot Diker misin?


    Şimdi bir kaç şey anlatayım; dünyaya ilk baktığım an, benim ben olduğumu ilk hissettiğim an, sanırım parmağımı bir güç kaynağına sokmuştum ve bilincim bedenime yüklenivermişti yada onun gibi bir şeydi.Görüyordum,hissediyordum,kokluyordum,öğreniyordum ve büyüyordum. 3 yaşında olabilirdim, daha az değil belki biraz fazla.Bana verdikleri isimle sesleniyorlardı, ben takma ad kullandığımdan bundan sonra Ruhtzu olarak bahsedeceğim, buna çok takılmayın, burda gerçek bir hikaye okuyacaksınız vatandaş keyfini çıkarın...

      Ben gerçekten var oldum, bizim gerçeklik dediğimiz bu dünyaya geldim,gördüm,gidiyorum.Pek eğlendiğim söylenemez, her insan kadar nankörüm. Oksijen,su,gıda,kıyafetler,insanlar,aşklar,arabalar,içkiler,maddeler sizin gibi beni de mutlu etmedi,arayışım hiç bitmedi hala sürmekte... Neyse efendim arada felsefe yapıyorum hikayem uzunca şöyle; kalabalık bir ailede dünyaya geldim,hala niçin o kadar çocuk yapmış olduklarını anlayamadım (galiba can sıkıntısından), ne ara böyle yalnızlaştım onu da anlamadım. Belki o kalabalık beni yormuştu da ondan yalnızlığı tercih ettim, henüz bilmiyorum sebebini. Benden hariç 7 kardeşim vardı, 5'i erkek 2'si kız küçük,şanssız,yumurcaklar sürüsü,sefiller,Anadolu Türklerinin şehvet gecelerinden türeyen askercikler,gelincikler... Anne baba dediğim 2 adet yetişkin,sıfatları teyze,hala,dayı,amca olarak değişen insan popülasyonunun ortasında buldum kendimi. Hatırladığım nadir şeyler var; bir okul binası,bir ev, bir aile konağı,yanda bir bahçe,ilerde bir çeşme,at,eşek,koyun,inek,hızla akan bir ırmak,o zamanlar bana devasa gözüken bir meydan,bolca kar ve soğuk.
Bir de Allah diye bir şey vardı,herkes ondan bahsediyordu ama ben henüz görmemiştim. O kadar çok kişi O'ndan konuşup anlatıyordu ki en sonunda adını bilmediğim komşu abinin (kıvırcık saçlı,ay yüzlü,uzun boylu) Allah olduğuna karar verdim.Her gördüğüm yerde ona sen Allah'sın diyordum, O ne kadar inkar etsede bence kesinlikle oydu.Çünkü başka aday yoktu. Bu olay yüzünden yıllarca dua ederken hayalimde Allah'ı öyle resmetmiştim.Çok geniş bir hayal dünyam vardı, içime Alice kaçmış olma olasılığı yüksekti.




  Sürekli oyun oynadığım erkek kardeşim (arada pataklıyordum), sürekli peşinde dolaştığım ablam (arada pataklıyordu) en belirgin iki karakterdi. Diğer kardeşler kalabalık ve kafa karıştırıcıydı,ilerde okuyacağınız gibi isimlerini unutmamak için her gece tekrar ediyordum.Anne baba karakterlerini ayrıca anlatacağım, hepsi hayatınız boyunca karşılaşıp tanışmamak isteyeceğiniz Orta Anadolulu gayet cahil,gayet geri kafalı,gayet demokratik!,gayet fakir ama geniş verimli topraklara sahip muhteşem salak insanlardır. Niye yazıyorsun diye soruyorsanız cevaplandırayım; bu hikaye yıllardır kafamın içinde dönüp duruyordu,benim hikayemdi (Orhan Pamuk gibi),gerçekti,bir psikolog bazı kısımlarını bizzat benden öğrendi, siz tamamını bilme hakkına sahip oldunuz...belki de sadece bilinmek istedim.

  Benim hayatımın gizi şu anlattığım doğum yerimle, büyüdüğüm yerde..burada ki olayları çözersem ben ben olabilirmişim gibi geliyor.Serbest bırakırsam bu anıları, daha mutlu,başarılı ve normal biri olabilirim,kendimi severim,insanlar beni sever ve korkunç yalnızlığım biter gibi geliyor. Özenle inşa ettiğim görünmez duvarlarım,koruyucu kalkanlarım yok olur gibi geliyor, insanlara gösterdiğim yanımla göstermediğim yanım barışır belki.Zaten asıl yalnızlığım bundan kaynaklanıyor, ben bir türlü tam olamıyorum,hep yarımı sergiliyorum.

 Size günlük yaşantıdan ve geldiği hayatı öğrenmeye çalışan Ruhtzu'ndan bahsedeyim biraz; küçük köyümüzde içe dönük hayat felsefesi benimsenmişti,zaten kalabalık olan aile, dış dünyayla iletişimini minimum seviyede tutuyordu. Her şeyini kendi üreten aile küçük bir beylik ilan etse hiç tuhaf kaçmazdı (...oğulları olan soyadı gayet uygundu bu duruma).Birbirinden garip insanların oluşturduğu beyliğimiz müzik dinlemekten,dans etmekten,sakince sohbet etmekten,kitap okumaktan pek hoşlanmıyordu.Bunların yerine daha faydalı olan dedikodu yapmak,günde 5 öğün yemek yemek,düzenli olarak kavga etmek,günlük işleri birbirine yıkmak,tuhaf ibadet ritüellerini bıkmadan tekrar etmek gibi etkinlikler yapılıyordu. Hayvan,bağ bahçe bakımları tutulan işçiler tarafından yapılsa da yaşamın gerektirdiği eziyetli,bir sürü daha iş vardı ve en temel özelliği tembellik olan bireyler aralarında paslaşarak bunlardan yırtmaya çalışıyorlardı.Sürekli sofra kurulup kaldırıldığını hatırlıyorum, dağ gibi bulaşıkların arasında oyun oynadığım hala anlatılır.Kendilerinden başka kimseyi umursamayan aile üyelerim bencilliği meziyet sayıyordu ve nedense diğer insanlara karşı çok merhametli olduklarını iddia ediyorlardı, kötülerdi diyemem ama bir İsa peygamberde değillerdi.Sanırım biraz kavram karmaşası yaşıyorlardı,aralarından aldığım rol modelim yok,huy olarak anneme benzetirler beni.Hayat bu kadardı orada,böylesine basit,öylesine yaşanan,doyulan,ölünen, evrende fark edilemeyeceğimiz kadar minnak. Bu durumdan dolayı pek arkadaşım olduğu söylenemez,kuzenler kardeşler arasında kimi yakalarsam onunla oyun icat edip oynamakla geçiyordu tüm günüm. Küçük dünyamızın dışından sadece iki arkadaşım oldu; öğretmenin benim yaşlarımda olan oğlu ve kızı.Kıskançlık duygumun ilk kez ortaya çıktığı lanet kız çocuğu,kıskançlığımın tek sebebi ise külodu olmasıydı! Evet evet bildiğimiz külot..kızın rengarenk külotları vardı ama benim yoktu,benimkiler uzun paçalı,pijama diye tabir ettiğimiz cinstendi,onunkiler renkli,ayıcıklı,minnoş ve küçüktü. Kız her gün gururla eteğini açıp külotlarını sergiliyordu, hayranlıkla o gün ne renk giymiş diye bakıyordum.Hatırladığım en net mücadelem bir külodumun olmasıydı.Kıyafet olarak en sevdiğim tavşanlı,askılı elbisemi giyince altına pijama donlardan giydiriyorlardı, çok sinirleniyordum.Ben öğretmenin kızının külotlarından istiyordum lanet pislikler! Ne vardı benim de küçük pembe beyaz,üzerinde ayıcık  ve sevimli hayvanlardan olan külotlarım olsaydı hıı. Kapitalizmin yayılmaya televizyonların evlere girmeye başladığı yıllardı, bu sistem benim gibi istekleri olan insanları köleleştirmek için formülü bulmuştu; sat satabildiğin kadar,iste isteyebildiğin kadar :) Tabi ki bunlardan zerrece haberim yoktu, yemek ve oyun dışında başka bir şey olmayan saf dünyamda külot telaşına düşmüştüm. Bir külot kaç paraydı,fakir ne demekti,yan komşunun oğlu niye Allah olduğunu kabul etmiyordu? Saçma ama o sırada oldukça zor olan bu soruları çözmeyi kafama koymuştum (ebemi siktiler çünkü,rahatlık hep batar bana).Ergenlik çağlarında olan ablama gidip ''abla bana külot diker misin'' dedim, dünyanın en imkansız şeyini istemişim gibi baktı bana ''kumaş yok'' dedi.Kumaş neydi? Bir süre bunu düşündüm baktım çözemeyeceğim anneme başvurdum, o yetişkin ve bilge bir kadındı, kumaş bulabilirdi. ''anne bana kumaş bul dedim'' gülerek ''ne yapacaksın'' dedi ''ablam külot dikemiyor'' dedim, ''paramız yok'' dedi. aha işte yeni bok bir mesele daha! Para neydi? Büyükler hep çocukların,her şeyi bildiğini zanneder, sanki bize vahiy geliyor bir yerden.Siz anlatacaksınız ben öyle öğreneceğim canım. Başka bir bilge kadına, anneanneme gittim bu sefer ''bizim paramız yok,kumaş alamıyoruz bize alsana'' dedim.Ortalık yıkıldı,aile birbirine girdi..Az kalsın komşu beyliğe savaş açacaklardı, iç işlerimize karışıyorlar diye. Babamın, karısına çoluğuna çocuğuna bakamamasından tutun da fakir oluşumuza kadar bir sürü kavga gürültü çıktı. Bir de kavga çıkınca toplu halde küsüyorlardı, çocuklar da birlikte oyun oynamadı bir süre.Az bir zaman sonra olay yatıştı, özüne inilince parasızlık fikrinin benden çıktığı anlaşıldı, öğretmenin kızının külotlarını anlattım salya sümük, kızla oynamam yasaklandı ve ertesi hafta babam fakirliğin aksini ıspat etmek için güneyde oturan halamı ziyaretinden dönüşte bir kasa turuncu,yenen toplardan (portakal) getirdi. İlk kez Akdeniz iklimini kokladığım andır, önce kabuklarını kemirdiğim de doğrudur :( Külot meselesi de dedemin bize kocaman çanta dolusu kıyafet almasıyla çözüldü, bugün bile nasıl bir sevinçle o küçük pembe külodu giydiğimi hatırlıyorum. Kendimin yanına gidiyorum, dağınık sarı saçlarımı okşayıp öpüyorum ''güven bana, kötü olduğu kadar güzel günlerde göreceksin,hepsi geçecek diyorum.''
















Hiç yorum yok:

Yorum Gönder